27 Şubat 2019 Çarşamba

Dağınıklığın Enerjiye Etkisi


Daha Okurken Kafanız’ın Dağınıklığı Gidecek Mutlaka Okuyun!
Enerji durağanlaştığında dağınıklık yığılır, dağınıklık büyüdükçe de enerji durağanlaşır.

▫️DAĞINIKLIK TIKALI ENERJİDİR
Dağınıklığın karşılığı olan “Clutter” sözcüğü, Ortaçağ İngilizcesindeki donma, pıhtılaşma anlamındaki “clotter” kelimesinden gelmektedir. Arttıkça sizi içine alması, yolunuzu tıkaması da aynı şeye işaret eder.
Dağınıklık arttığı oranda mekana düşük seviyeli enerjiler de çekilmiş olur.
Benzer benzeri çeker, prensibi burada da geçerlidir.
Bunu her insan bilir; Sokakta yürürken birinin bir kenara bir izmarit veya boş bir sigara paketi attığını görürsünüz. Ertesi gün aynı yerden geçerken bir de bakarsınız, izmaritin/paketin yanında daha başka atıklar da birikmiş. Çok geçmeden burada bir çöp tepesi oluşur. Dağınıklık evlerde de aynı şekilde çoğalır. Başta az bir şeyle başlar, derken büyüdükçe büyür, çevresindeki durağan enerji de ona bağlı olarak çoğalır ve yaşamınız üzerindeki durağanlaştırıcı etkisini hissettirir.
İnsan yaşamında yeni bir sayfa açmak istediği zamanlarda, ya da sıkıntı bastığında kendini, evindeki veya odasındaki dağınıklığı toparlarken ya da bazı eşyaların yerlerini değiştirirken bulabilir.
Fakat insanların büyük çoğunluğu dağınıklıklarıyla yaşamaya alışabilmektedirler. Tıkalı enerji son derece yapışkandır ve gerçekten silkelenip bir şeyler yapmak için esaslı bir çaba gerekir.

▫️DAĞINIKLIK NEDİR?
Oxford sözlüğünde “düzensizce birikmiş nesne kalabalığı” olarak tanımlanan dağınıklık, dört sınıfta ele alınıyor:
* Kullanmadığınız ya da sevmediğiniz nesneler
* Dağınık ya da düzensiz eşya
* Çok küçük bir alanda çok fazla eşya
* Tamamlanmadan yarım bırakılmış her şey

▫️KULLANMADIĞINIZ YADA SEVMEDİĞİNİZ NESNELER
İnsan sahip olduğu her şeye görünmeyen kılcal enerji damarlarıyla bağlanır. O eşyaya verilen değer, yüklenen anlam, onun hakkındaki düşünce ve duygular eşya ile insan arasında bir alışveriş meydana getirir. Pozitif anlamda kullanılan, yararlı olan, bir fonksiyon gören veya sevilen nesneler olumlu enerjinin yayılmasında yararlı olabilir. Bunun tersine evdeki kullanılmayan, bozuk, sevilmeyen, kurtulunmak isteyip de atılmayan, başkasına ait olan, bir kenarda unutulan her şey, enerjinin durağanlaşmasına yol açar.
Sizin için bir anlam ifade etmeyen, önemi olmayan, kullanılmayan şeylerden kurtulunduğunda insan kendini bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak da hafiflemiş hissedecektir.

▫️DAĞINIK YA DA DÜZENSİZ EŞYA
Sadece sevilen ve kullanılan eşyaları evde tuttuğumuzu varsayalım, eğer bu eşyalar dağınık duruyorlarsa, mekan dağınık sıfatını korur, aradığımızı bulmamız zorlaşır.
Neyin nerede olduğunu bildiğinizde yaşam kolaylaşır.
Örneğin hepimiz evimizde yatağımızın nerede olduğunu biliriz. İnsanın yatağıyla arasındaki enerji bağı dolaysız ve açıktır. Bir de ev anahtarınızı veya şemsiyenizi veya başka bir şeyi düşünelim. Yeri genellikle tam olarak biliyor muyuz, yoksa zihinsel olarak ortalığı ayağa kaldırdığımız oluyor mu? Ya yanıtlamamız gereken mektup, ya da zarfa koyup atılmayı bekleyen bir mektup? Bazen haftalar sonra gazetelerin arasından elimize geçebilir.
Neyin nerede olduğunu bilmekten kaynaklanan huzur ve açıklık, bu durumlarda stres ve karmaşaya dönüşür.
Cüzdanımız veya çantamız o an için önemli gelen ama birkaç gün sonra işlevini yitiren telefon, adres ve not kağıtlarıyla, gerekli gereksiz broşürlerle dolup taşıverir.
Ya ani bir itilimle otomatik olarak alınan veya toplanan şeyler…
Eve getirir, “Şimdilik şuraya koyayım da sonra kaldırırım.” deriz. Ancak koyduğumuz yerde kalır. Kimi zaman aylarca kimi zaman yıllarca kalabilirler. Akla geldikçe veya gördükçe zihnimizin bir köşesinde belli belirsiz bir bıkkınlık yaratırlar.
Burada önerilen elbette abartılı bir titizlik veya düzenlilik hastalığı değildir.

▫️KÜÇÜK BİR ALANDA ÇOK FAZLA EŞYA
Kimi zaman sorun yerden kaynaklanabilir. Aile büyür veya eşyalar çoğalır ama mekan aynı kalır. Dağınıklık zamanla evde nefes almakta güçlük yaratan bir hal alabilir. Çözüm büyük bir yere taşınmak ya da evde ciddi bir ayıklama yapmaktır.

▫️TAMAMLANMADAN BIRAKILMIŞ ŞEYLER
Dağınıklığın bu türünü görmek daha zor, bilmezden gelmek daha kolaydır. Ancak sonuçları birçok alana yayılır. Tamamlanmadan bırakılmış her şey fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal alanda dağınıklık ve tıkanıklık yaratır.
Evinizdeki veya çekmecenizdeki ele alınmamış şeyler, yaşamınızda ele almadan bıraktığımız şeyleri yansıtır ve sürekli olarak enerjimizi çeker. Kırık çekmecenin tamiri, bozuk bir saatin veya aracın onarımı, damlayan musluğun contasının değiştirilmesi gibi ufak tefek tamiratlar bile mekanın enerji akışında önemli roller görür. Ve mantal alanda da ümit ve uyanıklık hallerine ulaşmada yararlı olabilir.
Dikilecek düğmeler, aranması gereken telefonlar, koparılması gereken ilişkiler ve diğer her tür belirsizlik, dönüp yüzleşmediğimiz sürece ilerlememize engel olur. Eğer istenirse insandaki tevil ve savunma mekanizmaları bunları gayet güzel bastırıp kamufle edebilir, ama bunu yapmak için daima enerji tüketir. Bitmeyen her iş yaşam enerjimizden çalar, adeta bir enerji vampiri gibi bizi sömürür.

▫️DAĞINIKLIK BİZİ NASIL ETKİLER?
Çoğu insan dağınıklıktan nasıl etkilendiğini bilmez. Dağınıklığıyla yaşamaktan memnunluk bile duyabilir. Dağınıklığın etkisi ancak ondan kurtulunduğunda duyulacak rahatlama ve huzur ile anlaşılabilir.

▫️DAĞINIKLIK KENDİNİZİ YORGUN VE UYUŞUK HİSSETMENİZE NEDEN OLUR
Çoğu dağınık insan ortalığı toparlamaya hali olmadığını söyler. Kendilerini sürekli yorgun hissederler. Oysa yorgunluğun nedeni dağınıklığın çevresindeki durağanlaşmış enerjidir.

▫️DAĞINIKLIK SİZİ GEÇMİŞE BAĞLI KILAR
Bütün boş alanlarımız dağınıklıkla dolarsa yaşamımıza girecek hiçbir yeniliğe yer kalmaz. Düşüncelerimiz geçmişe takılıp kalır. Bakışlar ileriye bakmaktan çok geriye çevrilir. Sorunlarla yüzleşip daha iyi bir gelecek yaratmak yerine, geçmişi suçlarız.

▫️DAĞINIKLIK BEDENDE DE TIKANIKLIKLARA YOL AÇAR
Dağınıklık aşırı bir hale geldiğinde evinizin enerjisi tıkanır. Aynı şey bedenimiz için de geçerlidir. Dağınık kişilerde kabızlık ve hazım bozuklukları, ciltte donukluk ve bozulmalar gibi rahatsızlıklara daha sık rastlanır.

▫️DAĞINIKLIK KİLONUZU ETKİLER
Yapılan gözlemler, aşırı kilolu insanların genellikle dağınık insanlar olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bir bayanın dediği gibi;
“Evinizi ıvır zıvırdan arındırdığınızda bedeninizi abur cuburla doldurmak da size artık doğru gelmiyor.”

▫️DAĞINIKLIK ERTELEMEYE YOL AÇAR
Dağınıklık içinde yüzüyorsanız, işlerinizi yarına erteleme eğiliminiz olabilir. Dağınıklık enerjinin hareket yeteneğini azaltarak herhangi bir şeye girişmenizi zorlaştırır.

▫️DAĞINIKLIK UYUMSUZLUĞA YOL AÇAR
Dağınıklık aileler, ev ve iş arkadaşları arasındaki tartışmaların nedenlerinden biri olabilir. Eğer siz gırtlağınıza kadar dağınıklığa gömülmüş olarak yaşıyor ya da çalışıyorsanız ama çevrenizdekiler sizin gibi değilse onların yaşama biçimi sizi engellemez ama sizinki onları kuşkusuz engeller.

▫️DAĞINIKLIK YILGINLIK YARATIR
Dağınıklık enerjinizi aşağı çekerek kendinizi yılgın, depresif hissetmenize neden olur.
Depresyon türlerinin çoğu Yüksek Benliğinizin sizi, başka bir şey yapmanızın zamanı gelmiş olduğu için yapageldiğiniz şeye devam etmekten alıkoymasından kaynaklanır.

▫️DAĞINIKLIK BAGAJ FAZLASI YARATIR
Eviniz aşırı dağınıksa, büyük olasılıkla yolculuğa çıkarken de yanınıza çok eşya alıyorsunuzdur. Dağınıklık bağımlıları “GEREKİRSE” diye peşlerinden sürükledikleri eşya için fazla bagaj ücreti ödemek durumunda kalırlar. Tatilden dönüldüğünde valizlerden bir yığın hiç giyilmemiş temiz ama buruşuk kıyafetler çıkar.
İnsan duygusal ve zihinsel açıdan da fazla bagaj taşımaya eğilimlidir.

▫️DAĞINIKLIK FAZLADAN TEMİZLİĞE NEDEN OLUR
Dağınık bir alanı temizlemek iki kat daha fazla zaman alır. Ne kadar dağınıksanız o kadar çok toz ve kir birikir, enerji o kadar durağanlaşır, temizlik yapmak isteği de azalır.
Yaşadığımız evin odalarını tek tek dolaşıp dağınıklık yaratan gereksiz ve kullanılmayan giyecek ve eşyaları gözlemleyip bunların evimizdeki fazlalık ve dağınıklıktaki payını ve işgal ettikleri alanı yüzdeye vurduğunuzda ortaya çıkan sonuç şaşırtıcı olacaktır.
Uzmanlar ortalama büyüklükteki bir evin odalara göre dağılımını şu şekilde yapmaktadırlar:
* Koridorlar yüzde 5
* Oturma odası yüzde 10 – 15
* Mutfak yüzde 30 – 40
* Yatak odası yüzde 40
* Banyo yüzde 15 – 20
* Kiler, depo, tavan arası, bodrum, kömürlük vs. yüzte 100 -200
Toplam : 220 – 250 Oda başına düşen ortalama dağınıklık yüzde 35 – 45 arasıdır.
Evinize ödediğiniz kira, elektrik, ısınma vs. masrafların neredeyse yarıya yakını boşuna hammallığı yapılan şeylere ödenmektedir. Bu alanları pozitif yönde sağlıklı işlerde kullanmak varken olumsuz enerjilerin çoğalmasında kullanmaktayız.

▫️İNSAN NEDEN DAĞINIK YAŞAR?
Dağınıklığın altında görünenden çok daha derin nedenler yatmaktadır.
Çok meşgulüm, vaktim yok, benim için önemli değil, herkes kendi eşyasını toplasa ortalık dağılmaz? vs. gibi açıklamalar birer bahaneden öteye gitmez.

▫️Lazım Olur Diye Saklamak
İnsanların başlıca biriktirme nedenleri budur. “Nasıl atayım ki” diye yakınırlar, “günü gelir lazım olur”. Bu noktada gerçekten ihtiyacımız olan şeylerle, olmayan şeyleri tüm bağımlılıklarımızı bir kenara atarak ayırdetmek gerekir.
Lazım olur diye eşya saklamak geleceğe güvensizlik işaretidir. Unutmayalım ki düşüncelerimizle kendi geleceğimizi biz yaratırız.
Uzmanların konu ile ilgili rastladıkları gerçek vakalardan birkaç örnek:
* Balık sevmeyen bir adamın tavan arasında on beş yıl boyunca saklanmış beş akvaryum.
* Yirmi yıl boyunca bahçede biriktirilmiş boş şişeler, yağ kapları, kavanozlar, yumurta kutuları.
* Geçmiş yıllara ait onlarca telefon rehberi.
Evimizi bu gözle araştıracak olursak bu listeye ilave edeceğimiz pek çok şey olacaktır.

▫️KİMLİK
Sahip olduklarımıza sıkı sıkı tutunmamızın başka bir nedeni de kimliğimizin onlara bağlı olduğunu hissetmemizdir. Eşkoşmalar da diyebileceğimiz eşyayla olan aşırı bağlar insanın kendi hakkındaki yüzeysel fikrini ve imajını koruma çabalarından biridir. Bazı şeylerle öylesine özdeşleşmişizdir ki, onu attığımızda kendimizden bir parçayı koparırcasına bir hal yaşarız.
Çevremizdeki dağınıklığın görünmeyen nedeni, içinde bulunduğumuz duygusal ve zihinsel dağınıklıktır.

▫️DAHA ÇOĞUN DAHA İYİ OLDUĞU İNANCI
Bugün hepimizin evlerinde eksiksiz mutfak setlerimiz var. (Gazeteler bile veriyor) Küçük şeyleri doğramak için küçük bıçaklar, büyük şeyleri doğramak için büyük bıçaklar, sivri uçlu, küt uçlu, hafif, ağır, et bıçağı, balık bıçağı, sebze bıçağı, meyve bıçağı vs. Bu setlere sahip olmamıza rağmen ev hanımlarının çoğu tüm bu işleri bir bıçakla hallederler.
Beynimiz tam tekmil bir bıçak setine ihtiyacımız olduğuna reklam devleri tarafından yıkanmıştır.
Daha çoğun daha iyi olduğu düşüncesi, mallarını satmak isteyen üreticilerin kafamıza nakşettiği bir yalandır.

▫️EVİNİZDEKİ DAĞINIKLIK ALANLARI:
Ana Giriş Kapısı
Evinizin kapısının dış tarafı dünyaya bakışınızı, iç tarafı da kendi yaşamınıza bakışınızı temsil eder. Tıpkı insanlar gibi enerji de bu kapıdan içeri girer çıkar. Giriş kısmındaki darlık ve dağınıklık evinize taze enerjilerin giriş çıkışını engeller. Burası temiz ve düzenli durması gereken en önemli alandır. Askıda duran ve kullanılmayan paltolar vs., yerlerde duran ayakkabı, çizmeler vs., gereksiz kuru veya plastik çiçekler, şemsiyeler, bozuk paralar, fişler, telefon, elektirik faturaları, broşürler, eski gazete dergiler vs.

▫️Kapıların Arkası
Kanca ya da kapı tokmaklarına asılı şeyler (giysiler, gecelikler, havlular, çantalar) olduğu kadar bütünüyle açılmasını engelleyecek mobilya, eşya, sepet vs. şeyleri de kapsar. Kapılarınız ardına kadar açılmazsa evinizde enerji serbestçe dolaşamaz, giriştiğiniz her iş için daha fazla çaba harcamanız gerekir.

▫️Koridor ve Holler
Buralardaki dağınıklık yaşam taşıyıcı enerjinin evin içinde akışına engel olmaktadır.

▫️Mutfak
Mutfak dolaplarınızın içinde neler gizleniyor? Ya bitmeden alınan yiyecekler…
Bütün dolaplarınızda esaslı bir ayıklama ve temizliğe girişin. Derin dondurucunuzla buzdolabınızı da unatmayın.

▫️Yatak Odaları
Yatak odaları genellikle evde yer bulamadığımız şeyleri koyduğumuz bir odadır. Yatak odalarındaki dağınıklık çocuklar ve yetişkinler için de olmaması gereken bir şeydir.
Yatak odası evdeki en önemli odadır. Çünkü nerede ve nasıl uyuduğunuz yaşamınızı büyük ölçüde etkiler. Yaşamınızın üçte birini yatak odasında geçirirsiniz. Bu nedenle yatak odasının düzenli ve sade olması çok önemlidir.
Yatak altlarına itilen ıvır zıvırlar uyku kalitesine bile önemli etkide bulunmaktadır.
Örneğin tuvalet masalarının üstleri de kullanılmayan pek çok boş parfüm vs. şişeriyle doludur. Enerjinin yumuşak ve uyumlu dolaşımı için yatak odalarındaki yüzeylerin olabildiğince temiz ve boş tutulması önerilmektedir.

▫️Dolap Tepeleri
Dolap tepelerine saklanan ve tıkılan şeyler… Evinizde göz hizasından yukarılara yığılmış dağınıklık genellikle bunaltıcı bir etki yaratır, hatta baş ağrısı bile yapabilir.
Dolap İçleri
Çoğu insan sahip olduğu giysilerinin yüzde 20’sini giyer. Bundan kuşkusu olanlar bir ay boyunca bir test yapabilirler. Bu oran sadece giysiler değil, sahip olduğunuz çoğu şey ve yaşamdaki çoğu etkinliğe de uyarlanabilir.

▫️ZİHİNSEL DAĞINIKLIĞI GİDERMEK
Tasalanmaya Son Verin
Endişe sallanan ata benzetilir. Ne kadar hızlı hareket ederse etsin hiçbir yere gitmez. Endişe bütünüyle bir zaman israfıdır. Zihinde öylesine bir dağınıklık yaratır ki, hiçbir şeyi açıklıkla düşünemez olursunuz.
Endişelenmeyi bırakmayı öğrenmenin yolu, her şeyden önce dikkatinizi odakladığınız şeye güç kazandırdığınızı kavramaktan geçer. Bu nedenle bir konuda ne kadar endişe düşünceleri üretirsek, o şeyin ters gitme olasılığını da yükseltmiş oluruz.
“Korktuğum başıma geldi”
“Sakınılan göze çöp batar”
gibi sözler de bu mesajı insanlara vermek için söylenmiştir.
Endişe öyle derinlere işleyen bir alışkanlıktır ki, bundan kurtulmak için kendimizi bilinçli olarak eğitmemiz gerekir. Kendimizi endişe halinde fark ettiğimiz an durup düşünüp düşünceleri kontrol edip yönünü değiştirme egzersizleri yapmak gerekir. Bu konuda yakınlarımızdan yardım da isteyebiliriz.
Endişe ve tasa yaratan şeylerin listeleri çıkartılıp bunlar tek tek çözümlenebilir.

▫️Eleştirmeye ve Yargılamaya Son Verin
Eleştiri ve yargılama insanda en büyük enerji kayıplarına neden olur. Biraz incelenirse, özellikle başkalarına yönelik eleştirileri ve yargılarımalarımızın altında merkez noktamızın kendi zevk ve alışkanlıklarımız, düşünce kalıplarımız olduğunu anlayabiliriz. Ayrıca kendimizde olup da hoşumuza gitmeyen yönlerimizi değiştirmek yerine bu memnuniyetsizliğimizi başkalarını eleştirerek hafifletmeye çalışırız.
Aslına bakacak olursak hiç kimseyi eleştirip yargılayacak durumda değiliz. Çünki varlıkların gerçek ihtiyaç ve kapasitelerini bilmediğimiz için yapacağımız değerlendirmeler son derece isabetsiz olacaktır.

▫️Dedikoduya Son Vermek
Başkalarının yüzlerine söyleyemediğimiz düşünce ve yargılarımızı, onların olmadığı ortamlarda dile getirmek, bundan da bir zevk duymak da zihnimizde fazlasıyla dağınıklık ve enerji kaybı yaratır. Başkaların yüzüne söyleyemeyeceğimiz hiçbir şeyi onların arkasından da söylememeyi alışkanlık haline getirmeliyiz.

▫️Ağlayıp Sızlanmaya, İsyan Etmeye Bir Son Vermeliyiz
Ağlayıp sızlamak, her şeyi ve herkesi suçlamak, problemlerin kaynağını ve sorumlusunu daima dışımızda aramak da düşüncelerimizide büyük dağınıklık yaratır.

▫️Zihinsel Gevezeliğe Son Vermek
Psikologlar ortalama insanın aklından günde atmış bin düşünce geçtiğini tahmin ediyor. Ve ne yazık ki bu düşüncelerin % 95’i önceki günkü düşüncelerin aynısıdır. Bir önceki günküler ise daha önceki günki düşüncelerle aynıdır. Ve bu şekilde katlanarak sürüp gitmektedir.
Kısacası zihinsel faaliyetimizin büyük çoğunluğu verimsiz, tekrara ve alışkanlıklara dayalı, insanı hiçbir yere götürmeyen zihinsel gevezeliklerden ibarettir.

▫️En son ne zaman farklı ve özgün bir düşünce ürettik?
Bizlere bunlar öğretilmiyor! Genellikle hepimiz belli düşünce kalıplarıyla yaşayıp, zihinlerimizi gündelik yaşamın yüzeysel akımlarıyla doldurmaktayız.
Eğerki gün içerisinde kendimizi tüm düşünce akımlarından uzak tutup çok değil beş on dakika ayırabilirsek, içsel gevezeliği dindirerek, şuurumuzu daha yüksek bir bilgeliğe açık hale getirip, yaşamımızda yol gösterici etkileri ayıklayıp seçebiliriz. Yaratıcılığımızı artırabiliriz.

▫️Bu Gününün İşini Yarına Bırakmamak
“Bu günün işini yarına bırakma” sözünü yaşamımızda hayata geçirmeliyiz.
Örneğin size bir telefon numarası verecek arkadaşınızla konuşuyorsunuz. Numara yanındadır ama ertesi gün arayıp vermeyi önerir veya siz onu daha sonra arayıp öğreneceğinizi söyleyebilirsiniz. O an bitmesi gereken bir iş ertesi güne uzamıştır ve başka aksaklıkları da beraberinde getirecektir. Ertesi gün o numarayı aramanız gerektiğinde arkadaşınızı bulamayabilirsiniz. Ve o numara ile ilgili iş ertesi günlerde unutulur. Zincirleme olarak pek çok problem yaşanabilir.
Ertelenen işin akılda tutulması büyük bir enerji kaybıdır.
Telefon numarasını hemen orada alın, yaşamınızda yapılacak işler listesi bir madde eksilmiş olsun.
Yerine getirilmemiş sözler de büyük bir enerji kaybına ve zihinsel dağınıklığa neden olur.
Bir arkadaşımızla hafta sonu için bir program yaparız, fakat günler geçtiğinde o gün bizim için öncelik sırası daha yüksek olan bir durumla karşılaşabiliriz. En doğrusu meseleyi fazla uzatmadan arkadaşımızı aramaktır. Bir bahane bulmak, yalan söylemek ya da isteksizce buluşmak buluşma gününün öncesi ve sonrası ciddi enerji kayıplarına neden olacaktır.

▫️RUHSAL DAĞINIKLIĞI GİDERME
Fiziksel, duygusal ve zihinsel dağınıklığın varlığın gelişimine en önemli olumsuz etkisi üzerinde durarak konuyu toparlamaya çalışalım. Dağınıklığın yaşamımızdaki farklı görünümlerinin sonucunda varlığımız, yaşam amacının farkındalığını yitirir.
Dünyaya gelirken beraberimizde getirdiğimiz özgün amacımızın yeniden yüzeye çıkıp anlaşılabilmesi için dağınıklıklarımızı temizlemeliyiz.
Hemen hemen tüm ruhsal ve felsefi bilgiler, içinde yaşadığımız çağın gezegenimiz tarihinde insan gelişimi bakımından en önemli zaman olduğu konusunda ortak bir noktada birleşmektedir. Dünyanın büyük bilgi kaynakları eskiden pek az insanın elindeydi. Çağımızda ise bu tam tersi durumdadır. İnsan istediği bilgilere küçük bir çaba ile ulaşabilir.
Bugün bulunduğumuz noktaya ulaşana dek varlığımızın yeryüzü okulunda teptiği sayısız yolları ve verdiği büyük mücadeleleri düşündüğümüzde, içinde bulunduğumuz durumun değerini anlayabiliriz.
İçsel varlığımızın sesini duyabilecek hale geldiğimizde bütün gereksinimlerimiz karşılanır.
Kendimizde, çevremizde ve yaşamımızda daha uyumlu, esnek, huzurlu ve başarılı olmak istiyorsak, basamak basamak dağınıklıklarımızı düzene sokmalıyız. Bunun aslında hareket noktası zihin olmalıdır. Bu nedenle daha fiziksel ve elle tutulur çözümler çağımız insanları tarafından daha fazla ilgi bulabiliyor.
Odamızın dağınıklığı zihnimizin dağınıklığının bir yansımasıdır. Fakat yapay bir şekilde sadece odamızı toplayarak veya bir yardımcı tutup temizleterek zihnimizdeki çöplerden kurtulabilir miyiz?
Hayır.
İçinde bulunduğumuz ikilemlerden, yargılamalardan, şikayetlerden, hoşnutsuzluklardan, güvensizliklerden ve endişelerden kurtulabilir miyiz?
Hayır. Eğer bu kadar kolay olsaydı, şeklen uygulanan pek çok öğreti dünyayı pozitif bir küreye çevirmeye yeterli olurdu.
Şekil değil öz önemlidir.
Elbette başlangıç için fizik boyuttan başlayabiliriz, fakat bunu o seviye ile sınırlı tutmamak gerekir. Fizikten başlayıp mantal seviyeye doğru hareket edebiliriz.
Günlük yaşam dediğimiz, insana sıradan ve anlamsız gibi gelen yaşamlarımızın içinde fark edilip öğrenilmeyi bekleyen sayısız dersler ve deneyimler saklıdır. Yaşamın bu yönlerini görebilmenin yolu ise bakış açımızı değiştirmeden geçmektedir. Aynı şekilde bakıldığında her şey aynı görünür. Bakış açısı değiştiğinde yaşamın muhteşem akışı ve değişkenliği fark edilebilir.


Alıntı.

15 Kasım 2018 Perşembe

Çekim Yasasını Uygulamanızı Engelleyen 5 Şey





Aşağıdaki 5 “Anti-Çekim Yasası” size “Çekim yasası nasıl uygulanır?” sorusunun cevabını kendi hayatınızın içinde bulmanız konusunda yol gösterecek.


5. Anti – Çekim Yasası: Hali hazırda yaşadığınız hayatı kabullenmiyorsunuz.


Hayatta hali hazırda size verileni kabul etmiyorsanız ve hatta onu en büyük avantaja çevirmiyorsanız, hiçbir zaman istediğinizi elde edememe riskiyle karşı karşıya olabilirsiniz. 

İstediğiniz hayata senkronize olabilmeniz için yapmanız gerekenler var. 


Eğer gözünüzde canlandırdığınız, istediğiniz hayata sahip değilseniz bir yerlerde hata yapıyorsunuzdur ve bu hataları tespit edip, düzeltme çalışmaları yaptığınızda hayalinizdeki yaşam çok da yakın olabilir.


İstekler ve ihtiyaçlar arasında aslında çok büyük bir fark vardır. 


İstediğiniz hayata sahip değilseniz bunun sebeplerinden biri hayatın size isteğinizden önce, ihtiyacınız olanı vermesidir. 

Bazen egolar işin içine karışır ve neye ihtiyacımız olduğunu tam olarak anlamamıza imkan vermez. 


Çekim yasası uygulayıcıları olarak da bu ikisini birbirine karıştırma gibi bir eğilimimiz var.


Aslında istediğiniz şeyi hayatınıza çekme olasılığınız istemeyi bıraktığınızda gerçekleşiyor. 


Bunun esas sebebi çekim yasasının istediğiniz hayatın titreşimine uyumlanma sürecinin hep aktif olması. 


Yani sürekli isteklerinizi tekrarlama gibi bir zorunluluğunuz yok. İsteğinizi tek sefer söylemeniz bile yeterli. 


Burada isteğin ne kadar tekrarlandığından öte, istediğiniz hayata ne denli hazır olduğunuzun önemi çok büyük.  

Tabii bu hazır bulunma hem bilinç hem de bilinçaltı seviyede olmalı. 


Çekim yasasının sırrı hangi titreşimdeyseniz, aldığınız hayat o. 


İçinde bulunduğunuz titreşimi istediğiniz kadar inkar edebilirsiniz. Şu an içinde bulunduğunuz koşulların evrene yaydığınız titreşim sonucunda hayatınızda var olduğu gerçeğini değiştirmeniz pek mümkün değil.


4. Anti – Çekim Yasası: İsteğinizin size gelmesi konusunda zaman ve koşulları belirliyorsunuz.


Beklentiler çekim yasasının gerçekleşmesinin bir numaralı engeli. Beklentileriniz akışı ve iç görülerinizi engelliyor. 

Her şeyin istenilen sürede gerçekleşmesini bekleyen, aslında söz geçiremediğiniz egonuz. 


Evrensel düzen gerçek anlamda “düzen” içinde işliyor. Her şeyin olmasının hayrımıza olduğu bir zaman var. 


Burada hem sizin hem de bütünün hayrı devreye giriyor. Hepimiz birbirimize bir şekilde bağlıyız.


Zaman, mekan, koşullar konusundaki beklentileriniz çekim yasasını bloke eden en ciddi konu.


Bir isteğiniz var ve bunu hayatınıza çekmek istiyorsanız koşulları evrenin belirlemesine izin vermeniz gerekli. Sizin koşullarınız her zaman en hayırlı koşullar olmayabilir. 

Koşulları belirlemenizi bir hortumdan su gelirken hortumu tıkamaya benzetebiliriz.


En doğru yöntem anı yaşamak ve andaki titreşiminizi değiştirmenizdir. 


Hayatın size verdikleri titreşiminizle bağlantılıdır. 

Sürekli endişe halindeki bir ruh hali endişeleri çekecektir. Bir şeyi istediğinizde, onun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği veya ne zaman gerçekleşeceği konusunda endişe ettiğinizde, isteğinizi tıkarsınız. Bu tıkanıklıklarla da daha fazla endişeyi kendinize çekersiniz.


3. Anti – Çekim Yasası: Bilinçaltı seviyede niyetlerinizin olmayacağına dair bir inancınız var.


Bu madde yukarıdaki madde ile bağlantılı ama biraz daha kafa karıştırıcı.


Bir örnekle açıklamak işi kolaylaştıracaktır. 


Bir restorantta sipariş verip iki dakikada bir siparişinizi değiştirmekten bahsediyoruz. 

Siparişinizin hazırlanmasını hatta aşçıya ulaşmasını bile beklemeden, siparişi değiştirmeniz burada en büyük sorun. 


Bir niyetiniz var ve bu niyeti başka bir niyetle yok ediyorsunuz. Mesela; “Ben neden başkaları gibi istediklerimi kendime çekemiyorum? “ gibi bir soru bile başka bir niyettir ve üstelik olumsuzdur.


Sabır ve deneyim bu yolda sizin en iyi arkadaşlarınız ve öğretmenleriniz.


2. Anti – Çekim Yasası: Belirli bir sonuca odaklanıp niyetinizle senkronize olamıyorsunuz.


Yine 4. Madde ile benzer, ama aynı değil. 

Çekim yasasının sizin için de işlediğine dair bir kanıt ararken, belirlediğiniz spesifik bir sonuca odaklanmanız istediklerinizi kendinize çekmenizin önünde bir engel. 


Hayatınıza daha fazla para çekmek istediğinizi düşünelim. 

Niyetinizi ortaya koydunuz, titreşiminiz buna uygun, negatif düşüncelerin daha fazla para çekmenizi engellemesine izin vermiyorsunuz ve bir anda bir sürü iş teklifi almaya başlıyorsunuz. 


Bunun biraz ilginç olduğunu düşünüyorsunuz ve içinize bir şüphe düşüyor. İşlerin size göre olmadığını düşünüyorsunuz ve geri çeviriyorsunuz. Aradan zaman geçiyor, size yine iş teklifleri akıyor ve siz sinirlenmeye başlıyorsunuz. 

Daha fazla para istediniz, iş değil.


Yapılan en büyük hatalardan biri evrenin size sunduğu fırsatları tek bir şeye odaklandığınız için gözden kaçırmanız. 


Hayatın kusursuz bir akışı var. İstediklerinizin nereden ve nasıl geleceği ile değil, olup olmamasıyla alakalı çekim yasası. 


Doğru zaman, doğru mekan, doğru kişiler var ve bunlar bizim doğrularımızla aynı olmayabilir.


Niyet etmek-istemek ve olayları akışına bırakmak sonuca ulaşmanın en emin yolu… 


Biraz da cesaret ve kendini iyi tanıma olaylara hız katacak özellikleriniz. 


Para istediğinizde size gelen işleri kabul ederken daha fazla iş yüküne hazır olup olmadığınız ve geleceğe güvenle ve cesurca yol almanız sizin çekim yasası gerçeklerine uyumlanmanız için en büyük artılarınız olacaktır. 


Siz, size gelen fırsatları fark edip, harekete geçtikçe, önünüzde hiç hesaba katmadığınız yollar açılacak ve hedefe ulaşmanız her adımda daha da kolaylaşacaktır.


1. Anti – Çekim Yasası: Düşüncelerinizle eylemleriniz uyumlu değil.


İşte en önemlisi.  İnsanların çekim yasasını hayata geçirememelerinin en önemli nedeni niyetlerini doğru olarak ifade edememelerinden çok, bu yasanın sadece istemekten ibaret olduğunu sanmaları.


Çekim yasanın bütünlüğü harekete geçmekle tamamlanıyor. 


Yapılan en büyük hata, daha fazla para isteyip, tüm gün oturduğumuz yerden kalkmamak ve o paranın bize gelmesini beklemek. Bunu piyango bileti almadan, büyük ikramiyeyi beklemeye de benzetebiliriz.


Çekim yasası “hareketsizlik” değildir. Niyet etmek başlangıcıysa, hareket etmek devamıdır hikayenin.


Çekim yasası mükemmel bir şekilde işler. Uyum sağlaması gereken sizsiniz.


Çekim yasası hayatın her anında işler. İstediğiniz şeyler bilinçaltı seviyede sizin inançlarınıza ters ise her an niyetlerinizi sabote etme riskiyle karşı karşıyasınız. 


Ailenizden, sosyal ve profesyonel çevrenizden, atalarınızdan miras aldığınız inançların farkında olmak ve niyetinize ters düşebilecek olan inançlarınızın farkında olmak ve onlar üzerinde çalışmak gereklidir.


İçinde bulunduğunuz durumun farkında olun. İsteğinizle senkronize olabilmek için bilinçli bir oluş haline ihtiyacınız olacaktır. 


Cebinizde paranız yokken kendinizi nasıl zengin hissedeceksiniz peki? Etrafınıza bakın. Aldığınız nefes, ağaçlar, denizler, sevgi. Bunların hepsi sınırsız olarak etrafınızda ve bunlar hepimizin zenginlikleri. Kendinizi zengin hissettikçe, paranın size çekilmesi kolaylaşacaktır. 


Dikkat: Bu duyguya tutunun. Kendinizi bir an zengin hissedip, ardından boş cüzdanınız için ah vah ederseniz, çekim yasasının sizin için kusursuz bir şekilde işlemesini tahmininizden biraz fazla beklersiniz. 


İnançlarınızın, sizi siz yapanların hayatınıza iyilikleri de kötülükleri de, şansı da şanssızlığı da çektiğinin farkına vardığınızda, kendi titreşiminizi değiştirmek için daha fazla çaba harcayacaksınız. 


Ne kadar fazla titreşimde kalmayı becerirseniz, o kadar büyülü değişiklikler girecek hayatınıza.


“Çekim Yasası Sırrı”nın sırrı, bedeninizin, duygularınızın ve bilincinizin birbirleriyle uyum içinde olması. 

Oluşun gerçekliğinin ardından uyum ve senkronize olma geliyor. 


Siz ne iseniz hayatınıza çekecekleriniz de o oluştan ibaret. Kendinizle ilgili inançlarınız, kendinizi tanımlarken kullandığınız sıfatlar sizin gerçeğiniz ve o tanımları değiştirmeden belki de gerçeğiniz değişmeyecek. 


Aslında hayatınızda olan her ne varsa çekim yasasının kusursuz bir şekilde işlediğinin kanıtı. Bizler bilinçsizce hayatımızı yaratıyor ve bu hayattan şikayet etmeye başlıyoruz.


Anahtarlardan biri “farkında olmak. Şimdi olduğunuz kişiyi iyi tanırsanız, onu istediğiniz şekle sokabilmek için elinizde çok güçlü bir silah olmuş olur. 

Düşman hiçbir zaman dışarıda değil. Elinizdeki silahla içinizdeki düşmanı yok ettiğinizde ise yepyeni bir “siz” yaratmak için hazırlık aşaması tamamlanış demektir.


Bugün başlamamanız için herhangi bir sebep yok.


Kaynak: www.jasondemakis.com

ÖZLEM ÖZGEN

14 Kasım 2018 Çarşamba

Kuantum Enerji



Şimdi bu yüksek enerji ile neler yapabilirsiniz?

İstediğiniz her şeyi. 


Artık bu enerjiyi bilinçli olarak kullanma zamanınızdır.

Unutmayın enerji yaratır (oluşturur).


Nazar dediğimiz enerjinin belli bir yere yada kişiye odaklanmasından başka bir şey değildir;  bunun tam tersi yapılabilir yani yaşamımızda istediğimiz her şeyi çekmek üzere kullanılabilir. 


Deepak Chopra 5-7 yaşındaki çocuklardaki kanser ve kalp gibi rahatsızlıkları nasıl tedavi ediyor biliyor musunuz ? 


“Her gece uyumadan önce elinize bir altın kürek alın ve kalbinizin içindeki siyah ve kötü görünen kumları, su birikintilerini temizleyip öyle yatın” diyor küçük çocuklara.. 


“Sonra altın bir iğne iplikle temizlediğiniz yerleri dikin ki tekrar oraya o siyah şeyler girmesin.” 


Ve bu teknik en umutsuz vakalarda bile % 90 gibi bir başarı oranına sahip.


Çünkü çocuğun inanması daha kolaydır.

Onun kutusu henüz dolu değildir. Zihni olumsuz korku ve inançlarla lekelenmemiştir. Doktor ona ne derse inanır ve yapar.


İşte inancın gücü.


Yaşamınızda sadece inanabildiğiniz şeylere ulaşır yada sahip olursunuz.

Ben size trilyonluk bir yalı alabilirsiniz dersem buna inanma oranınız çok düşük olduğu için gerçekleştirme durumunuz da çok sınırlıdır.

Ama küçük taksitlerle bir araba sahibi olabileceğinizi söylersem buna inanma olasılığınız ve dolayısıyla gerçekleştirme olasılığınız daha yüksektir. 


Yaşamlarında en büyük hayallerini gerçekleştirebilenler bunu yapabileceklerine inananlardır. Onların zihni farklı çalışır.

Olamaz yada imkansız kelimelerini bilmezler bile. 


İşte o nedenle her ne istiyorsanız bunu hiçbir engel ve sınır koymadan istemeniz çok ama çok önemlidir.


Yeterince param yok yada yaşım ilerledi, bunu başaracak gücüm yok, zamanım yok, vs. dediğiniz müddetçe zaten hiçbir şeyi ortaya koyamazsınız. 

İsteyebileceğiniz şeylere ulaşmanızı engelleyecek tek şey sadece ve sadece sizin ona dair kendi düşüncelerinizdir. 


Bir silkelenseniz bakın neler çıkacak ortaya. Kendinizi ne kadar çok konuda sınırlamış, kendinizi nelere inandırmışsınız?


Bir avcı titizliğiyle çalışıp tek tek bulun onları. Tek tek yakalayıp yok edin.

Dışarıda sizin hayatını değiştirecek hiç ama hiçbir şey yok. Tek anahtar sizin elinizdedir ve kullanmayı bilirseniz her şeyi değiştirebilirsiniz.


Sonra ne istediğinizi ”netleştirin.” 

Netleştirin ki, ona enerji göndermeniz kolay olsun. 


Netleştirme konusu çok ama çok önemlidir.

Çünkü ne istediğinizi net bir şekilde belirlemezseniz düşünce enerjinizi belli bir noktaya kanalize etmediğiniz için bilinçaltınız tam olarak ne istediğinizi bilemeyecek ve dağınık olarak sizi hedeflerinizden uzaklaştıracaktır. Bunu daha iyi anlatmak için size bir örnek vermek istiyorum.


Örneğin zihninizle düşünürken “ben bir ev istiyorum“ ya da “bir araba istiyorum“ demeniz yeterli değildir. Bu bir taksiye binip “Avrupa yakasına gitmek istiyorum” demenize benzer. 

Şoför sorar “Tamam da Avrupa yakasında hangi semte gitmek istiyorsunuz?”

Cevap verirsiniz; “Sarıyer’e gitmek istiyorum.“ 

Bu cevap şoför için yine yeterli değildir.

Tekrar sorar “Sarıyer çok büyük bir bölge. Hangi mahallesinde hangi numaralı eve gitmek istiyorsunuz?” 

İşte bilinçaltınız da sizden böyle net bilgiler ister. Örneğin bir ev istiyorsanız, hangi semtte, hangi büyüklükte ve özelliklerde bir ev istediğinizi net olarak belirlemeniz gerekir.


Örneğin:

“Ben Üsküdar semtinde denize bakan 150 metrekarelik sakin havadar güzel bir daire istiyorum. Sonrasında salonundan odalarına kadar hatta kullanacağınız eşyalara kadar detaylandırmanız ve “şimdi “ zamanında istemeniz önemlidir. 


Eğer sadece bunu gelecekte istiyorum derseniz bilinçaltınız bunu sürekli erteleyecektir. 


Ev, araba, para, güzel bir ilişki her ne istiyorsanız bunu sürekli zihninizde tutmanız ve bilinçli olarak imgelemeniz istediğiniz şeye hızla enerji yükleyerek size doğru gelmesini sağlayacaktır.

Burada önemli olan isterken kendinizi sınırlamamanız ve olacağına dair olumsuz inanç ve engeller oluşturmamanızdır. 


Unutmayın! Sadece inandığınız ve elde edebileceğinize inandığınız şeylere kolayca erişebilirsiniz. 

Size bir ferrari imgeleyin desem belki bunu uzak bir olasılık olarak düşüneceğiniz için inancınız dolayısıyla enerjiniz zayıf kalacaktır.

Bu nedenle daha küçük basit şeylerle başlayabilirsiniz. Bir mobilya, bir bilgisayar vs...

Bunları bilinçli olarak imgelediğinizde ne kadar çabuk elde edebildiğinizi görebilmeniz sizin daha inançlı olarak istediklerinize yönelmenizi sağlar. 


Gelelim imgelemenin nasıl yapılacağına...


İmgelemenin zamanı önemlidir. Hayal gücünüzü çalıştırmayı ve bir noktaya konsantre olmayı öğrenmeniz gerekiyor. 

Günde 10 dakika sakin sessiz bir mekanda tek bir nesneye (mum yada bir çiçek) odaklanıp bunu bir hafta süreyle yaparsanız kısa zamanda konsantrasyon yeteneğinizin çok arttığını fark edeceksiniz. 


Sonra hayal gücünüzü mümkün olduğu kadar çalıştırın. 

Bunu kendiliğinden rahatlıkla yapabilenleriniz vardır ama genelde insanlara çocukluklarından bu yana hayal kurmanın boş ve anlamsız olduğu, insanı gerçek hayattan kopardığı ileri sürüldüğü için aslında bu yetenekleri varken, kullanmaya kullanmaya körelten insanlar vardır.


Bir limon düşünerek başlayın. Sapsarı sulu bir limon. Onu kokladığınızı sonra bir bıçakla kestiğinizi, kokusunun keskinleştiğini, suyunun yüzünüze sıçradığını, sonra dilinizle tattığınızı ve yüzünüzün ekşidiğini hayal edin.


İmgelemenin en önemli püf noktası onu gerçekten yaşıyormuş gibi hissedebilmenizdir. Bu bir evse örneğin, o evin içinde yaşadığınızı, kokusunu, pencereden içeri hafifçe giren rüzgarı, çalan müziği, mutfaktan yükselen kokuyu, koltuklarda oturup yatağınızda yatmanın verdiği hissi gerçekten duymanız çok ama çok önemlidir. 

Bu istediğiniz her şey için geçerlidir.

İçindeymiş gibi hissetmek o duyguyu net olarak yakalamak... 


NLP de alt modalite dediğimiz tüm duyularımızı kullanmamız gerekir.

Ben bir insana baktığımda beynimde aynı bölge uyarılır.

O insanın yerine bana resmini gösterdiklerinde de aynı bölge uyarılır.

Keza resmi kaldırıp sadece o kişiyi imgelediğimde de aynı bölge harekettedir. Yani benim bilinçaltım gerçekten o insana bakıyor muyum yoksa gözlerimi kapatıp imgeliyor muyum bilmez.

Bu muhteşem bir bilgidir...


Bilinçaltım benim imgelediğim herşeyi gerçek olarak algılıyor.

Hayatımızın %90‘ı bilinçaltı tarafından yaratıldığına göre, onun dilini kullanmayı bilirsem istediğim herşeyi başarabilirim.


Unutmayın, bilinçaltınız gerçekle hayal ettiğiniz şeylerin arasındaki farkı bilmez.

İşte o nedenle gerçekmiş gibi inanır ve aynı tepkiyi verir.

İşte limonu imgelerken ağzınız bu nedenle sulanır. İzlediğiniz bir korku filmine bu nedenle tepki verir.

Bu bir nevi bilinçaltınızı kandırmak gibidir.

Bilim adamlarının bu konuya dair bir çok deneyi vardır.


Koşuculara 100 metre koştuklarını imgelemelerini istediklerinde, koşucuların gerçekten de 100 metre koşmuş gibi terledikleri ve kalp atışlarının hızlandıkları görülmüştür. 


NLP’nin tüm temeli de bunun üzerine kuruludur.

Satışçılara eğitim verilirken örneğin, bir satışa girmeden yada işi bağlamadan önce, sanki satışı yapmış işi bitirmiş gibi el sıkıştığını ve gülümsediğini imgeletirler.

Yani daha gitmeden bu işi zihninde başarıyla tamamladığını imgeler satışçı.


Aynı şekilde profesyonel sporcuları da koçları böyle eğitir.

Sürekli kazandıkları kupa ellerinde havaya kaldırdıklarını imgeletirler.

Çünkü işin sırrı tam da buradadır. 

Zihnine ve bunu sık sık düşünerek bilinçaltına bu görüntüyü gönderen insanın işi zaten artık çok kolaydır.

Bilinçaltı o noktada devreye girerek o görüntüyü yaşamamızı sağlayacaktır.


Unutmayın, %90 bilinçaltımız tarafından yönetiliriz.

Dilimiz istediği şeyi söylesin, biz her konuda istediklerimizi yada istemediklerimizi deklare edelim, bu çok fazla önemli değildir.

Israrla evini satmak istediğini söyleyen bir insan eğer bilinçaltında bunu istemiyorsa o evin satılması mümkün değildir.


Çeşitli nedenlerle; belki manevi bağlılığı, belki satılırsa bir daha alamama korkusu gibi o satışa bağladığı bir çok şey vardır.

Çoğu zaman kişinin kendisi bile farkında olmaz bunun.


Ya da eşinden, sevgilisinden ayrılmak istediğini söyleyen bir insan bilinçaltında bunu istemiyorsa bu da gerçekleşmeyecektir. 


Tekrarlamak gerekirse imgelemenin ilk temel noktası istediğiniz şeyi şimdiden olmuş gibi yaşamanız ve hissetmenizdir. 


İkinci önemli nokta da bu imgelemeyi yapma yeri ve zamanıdır. 

Sessiz ve sakin bir yer olması önemlidir.

Mümkünse dış etkenlerin sizi fazla rahatsız etmeyeceği bir mekan olmalı.

Dışarıdan geçen araba yada satıcı sesleri konsatrasyonunuzu bozmamalıdır. 

Aslında bunu yapmanız için en güzel zaman dilimi gece yatmadan önceki zamandır. 


Teta frekansı, beynin yaydığı 4 frekansdan biridir. ( Alfa ,beta ,teta ,delta )

Bu frekans uykuya geçiş esnasında devreye girer.

Buna bazıları yakaza hali de demektedir.


Bu frekansta iken, yayılan titreşim evrenle denk haldedir.

Verdiğimiz komut yada imgeleme sonuç vermektedir.


Birçok kişi bu frekansa bilinçli bir şekilde girerek bunu başarmaktadır. 

Teta ile titreşimimiz, iyonosferle aynı olduğu için; komutumuz anında cevap verir.

Durugörü, duruişiti, telepati gibi psişik yetenekler, gerçekleşmeye başlar.


Daha da önemlisi bütün kişisel gelişim çalışmalarındaki bilincin direncini kırıp; beynin bilinçaltını kandırıp; olumlamalarla şartlayıp yeniden programlama vardır. Ama teta da bilinç devre dışıdır. Yani direk bilinçaltını programlayabilirsiniz.


Teta bir çok imgeyi gerçekleştirmede, komut göndermede, bilinç altını programlamada çok kısa sürede sonuca ulaştıran kavramdır. 


İşte teta frekansında istediklerinizi imgeler ve sonrasında uyursanız istekleriniz direkt bilinçaltınıza gider ve sizin için yaratmak üzere işe koyulur.


Tüm bunlar için ilk önce kendinize inanmanız gerekir.

İnsanlar genellikle sahip olduğu potansiyelin farkına varmadan yaşayan, rastgele düşünen ve bu nedenle rast gele yaşayıp, her şeyin kader olduğunu düşünen varlıklardır. 


Ruhumuz var.

O hep bizimleydi.

Bedenimiz yok olup gittikten sonra da olacak.

Ruhumuzun asıl doğası neşe ve mutluluktur ve kendimizi mutlu hissettiğimiz anlar aslında ruhumuzla bir ve en yakın olduğumuz anlardır.

Mutsuz ve depresif olduğumuz zamanlar ise Tanrıyla ve ruhumuzla bağlantımızın koptuğu zamanlardır.


Alıntı.

Düzenleme: Tülay Koçak