29 Temmuz 2018 Pazar

Enerji Alışverişi...



Aslında evrendeki her şey enerjidir. En düşükten, en yükseğe doğru evrende altı enerji formu vardır. Bu enerjileri en düşükten en yükseğe doğru; maddedeki, sesteki, ışıktaki, düşüncelerdeki, duygulardaki, ruhtaki enerji şeklinde sıralayabiliriz.

İnsan; düşünceler, duygular ve ruhtan oluşan bir enerji sistemidir. Düşünceler insandaki en zayıf enerji formudur. Duyguların enerjisi, düşüncelerinkinden daha fazladır. Ruhun enerjisi ise çok yüksektir. Bu yüksek enerji karşısında hiçbir hastalık barınamaz. Malumunuz, bugün lazer ışınlaryla pek çok hastalık tedavi ediliyor. Aslında ruhun enerjisi, lazerin enerjisinden daha giüçlüdür. 

Ruhsal enerji, insanın bağışıklık sisteminin de temelidir. Kişinin bağışıklık sistemi sağlam olursa her türlü mikrobu, virüsü, bakteriyi yenebilir. Bu yüzden güzel bir ruha sahip olan kişinin bedeninde hastalık ikamet edemez. Yeter ki ruh güzelleştirilip onun enerjisinden faydalanılabilsin. Bilge insanlar yüksek ruhani enerjileriyle, çevresindekilere bile şifa dağıtırlar. 

Günlük hayatta en çok kullandığımız düşüncelerin ve duyguların enerjisidir. Bulunduğumuz ortamda hakkımızda güzel düşünenler varsa kendimizi iyi; kötü düşünenler varsa kendimizi kötü hissederiz! Çünkü o ortamda bir enerji alışverişi vardır. 

Geçenlerde çalıştığiım okulun öğretmenler odasında Milli Güivenlik öğretmenimiz yanıma yaklaşarak içtenlikle: “Seni görünce kendimi iyi hissediyorum" dedi. Bu samimi ve doğru bir iltifattı. Çünkü onun hakkında güzel şeyler düşünüyordum. Dolayısıyla da ona pozitif enerji yolluyordum. 

Birilerinin yanındayken kendinizi iyi hissediyorsanız biliniz ki onlar sizin hakkınızda güzel şeyler düşünüyordur. 

Çoğu insan gözle göremediği, elle tutamadığı düşüncenin gücünü bilmiyor. Günümüzde araştırmacılar, dikkatlerini önemli ölçüde beyin ve düşünce gücüne çevirdiler. İnsanın sırf beyin kabuğunda on dört milyar civarinda sinir hücresi bulunmaktadır. Bu sinir hücreleri rastgele değil, belli bir düzen içerisindedir. 

Elbette ki böylesine karmaşık bir ağın sadece insan bedeninin işleyişine yönelik olması kabul edilemez. İnsan beyni hem yayıncı hem de alıcı bir radyo istasyonu gibidir. Beyin düşünce titreşimlerini diğerlerine göndermenin yanında diğerlerinin düşünce titreşimlerini de alır. Özellikle tekrar edilerek güçlendirilmiş düşünceler diğerleri üzerinde çok etkilidir. 

Çoğukere diğerleriyle düşüncelerimiz aracılığıyla bağ kurarız. Örneğin, bir arkadaşımız aklımıza geldiğinde biz de onun aklından geçiyor olabiliriz. Düşüncelerimizle, çok uzaktaki insanları bile etkileyebiliriz. Saf enerji olan düşüncenin bu etkileme gücü telepatidir. Ancak telepati daha çok birbirini tanıyıp seven insanlar arasında gerçekleşir. Şu da gerçek ki, kötü düşüncelerle de uzaktaki insanları rahatsız edip etkileyebiliriz. 

Kulaklarımızın arkasının kızarıp yanması, bizim hakkımızdaki konuşmaların bedeni işaretidir. Eğer kulaklarımız kızarıp yandığında kendimizi iyi hissediyorsak hakkımızda iyi konuşuyorlar, kendimizi kötü hissediyorsak hakkımızda kötü konuşuyorlar demektir. 

Nasıl ki radyo dalgaları ulaşabildiği uzaklıktaki her alıcı tarafından algılanabiliyorsa her birimizin düşünüp konuştukları da tüm dünyaya yayılarak başkalarına ulaşıp onları etkiliyor. İnsan ilişkilerinin özü, karşılıklı enerji alişverişinden ibarettir. 

ENERJİMİZİ ARTIRMAK 
Gerek ayakta kalabilmek gerekse başkalarını etkileyebilmek için öncelikle kendi enerji düzeyimizi artırmalıyız. 
Temel soru, enerji düzeyimizi nasıl artırabiliriz? 

1. Enerji düzeyimizi daha çok düşüncelerimizle belirleriz. Kötü düşüncelerle sarmalandığımızda enerjimiz düşer. Güzel düşüncelere geçiş yaptığımızda otomatik olarak enerji düzeyimiz yükselir. 

2. İyi yönlerimizi görüp takdir eden pozitif insanlarla dostluklar kurarak enerjimizi artırabiliriz. 
Şurası kesin ki, ruhsal dayanışma içerisindeki birkaç kişi, birbirlerinden kopuk binlerce kişiden daha fazla pozitif enerji üretir. Aynı düşünceleri, duyguları inançları taşıyan insanlar bir araya gelince müthiş bir enerji alanı oluştururlar. 

3. Enerji düzeyimizi artırmak için enerjinin bol olduğu doğal ortamlarda bulunmalıyız. Sıkça doğada ve deniz kenarında yürüyüşler yapmalıyız. Toprakla, bitkilerle, suyla her fırsatta temas kurmalıyız. 

4. Bilinçli beslenmek de enerjimizi müthiş artırır. Genel olarak meyve, sebze, zeytinyağı, kuruyemiş enerjimizi artırırken; et, süt, şeker, alkol, sigara enerjimizi düşürür 

5. Sevdiklerimizin fotoğraflarına bakmak da enerjimizi yükseltir. Bu yüzden sevdiklerimizin fotoğraflarını evimizde, arabamızda, cüzdanımızda bulundurmalıyız. 

6. Günümüzde televizyon programlarının çoğu da insanın enerjisini azaltıyor. Bu yüzden televizyon programlarında çok seçici olmalıyız. Enerjimizi artıracak cinsten müzik, eğlence ve belgesel programları seçerek izlemeliyiz. 

Seyrettiklerimize, okuduklarımıza, dinlediklerimize özen göstermeliyiz. Seyrettiğimiz korku, şiddet filmleri; okuduğumuz cinayet, gerilim romanları; dinlediğimiz arabesk, metal türü müzikler enerjimizi düşürür. 

Gerçek şu ki müziğin yaydığı titreşimlerden bitkiler, hayvanlar bile etkilenmektedir. Nitekim yapılan bir araştırmada aynı türden iki saksı çiçeğinden birine klasik müzik dinletmişler, iki ay yaşamış, diğerine arabesk müzik dinletmişler bir hafta yaşayabilmiş. 

7. Gerek düşmanlarımızla gerek muhaliflerimizle aramızı düzeltme yönünde olumlu adımlar atmak da enerji düzeyimizi yükseltir. 
Rakibimize ilişkimizi düzeltmek istediğimiz mesajını verdiğimizde pozitif bir enerji ortamı oluşur. Karşımızdakine sevgi ve şefkat enerjisi verdiğimizde, benzer bir olumlu enerji bize dönüş yapar. Enerjiniz arttıkça canlılığınız, zindeliğiniz ve diğerlerini etkileme gücünüz de artacaktır... 

Ruh Güzelliği, Tuncer Elmacıoğlu

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Yüksek titreşimli Bir İnsan Olmanın 9 Yolu



Yüksek titreşim yayan her şey yüksek enerjileri kendine çağırır. Yüksek titreşimli insanlar şanslılardır. Bazı insanlar otobüsü hiç bir zaman kaçırmazlar. Her işleri yolunda gider. Düşündükleri şeyler gerçekleşir. Buna ruhsal açıdan bakarsak o insanların enerji seviyeleri ve yaydıkları enerjileri yüksektir. Pek çok ünlü kişinin bu kadar ünlü olmasının bir nedeni de yüksek titreşim yaymalarıdır.

Titreşiminizi yükseltmek için yapmanız gereken 9 şey

1- Kendini sevmek ve harika bir insan olduğunu kabul etmen gerekir.
Bunu kabul etmek zor mu? Kendini sevmek... Önemsemen gereken ilk şey sensin ve sen harika bir insansın. Bunu düşünmeye başladığında titreşimin yükselecektir.

2- Kendini eşsiz olarak kabul etmen ve kendini yüceltmen gerekir.
Eşsizsin. Çünkü hepimiz tamamen birbirinden farklı yönleri olan insanlarız. Buna inanmak için parmak izine veya göz retinasına dikkatlice bak. 7 milyar insan yaşıyor ve senin parmak izin hepsinden farklı...

3- Şansına ve kaderine güvenmen gerekir.
Titreşimini yükseltmek için her gün şu olumlamayı yapmalısın. Şans yıldızım her gün yükseliyor. Kaderime güveniyorum.

4- Gülümsemen ve insanlara içindeki güzelliği hissettirmen gerekir.
Gülümsemek harikadır. Sen gülümsediğinde iç dünyan dahil tüm evren gülümser. Titreşimini arttıracak harika bir güçtür.

5- Kendine inanman ve hayallerini takip etmen gerekir.
Kendine inan ve güven... Hayallerinin peşinden koş... Çünkü o hayalleri boşuna kurmadın onlar sana verilmiş harika yol haritalarıdır.

6- Hayata aşık olman gerekir.
Hayat bir şiir ise sen onun şairisin. Onu sev ve ona tutkuyla sarıl. Hayatı sevdiğinde onu güzelleştirmek için tüm bilincin ve bilinçaltın çalışmaya başlayacaktır.

7- Evrenin enerjisine uyum sağlaman gerekir.
Evren bir rezonans ile titreşim yayar. Evrenin enerjisine odaklanmak için onu dinlemen gerekir. O tüm çevrendeki titreşimi değiştirecek harika bir güçtür. Onu dinlemek için sessizleşmeli ve 10 dakikanı kendine ayırmalısın.

8- Güzelliklere ve pozitife odaklanman gerekir.
Yüksek enerji ve titreşim pozitif enerjiden oluşur. Negatif enerji düşük bir titreşim yayar ve seni enerjisiz bırakır. Depresyondayken titreşimin çok düşüktür. Pozitif iken ise tüm dünya ile dans edersin.

9- Muhteşem bir geleceğin olduğuna inanman gerekir.
Hayatının harika olacağına dair inancını kaybettiğin gün negatif enerjiye kapılırsın. Enerjin düşer. Bunu yaptığında ise titreşimini en alt seviyeye indirirsin. Geleceğine ve güzel şeylerin geleceğine dair olan inancını yükselt. Enerjin ve titreşimin yükselsin. 

bilgierdemdir.com ’dan alıntıdır.

Deepak Chopra’dan 12 Önemli Spiritüel Sır



▪️Yaşamın gizemi gerçektir
Hayatınız hiçbir rastgele durum içermez, bu dünyada şu anda gerçekleşen oluşunuz tamamiyle bir bütünün parçasıdır ve bir amaca hizmet etmektedir. Bu yüzden yaşamınızı gerçekleştirmek ve hayatınızı en yüksek farkındalıkla yaşamak sizin görevinizdir.

Bu yüzden günlük yaşantınızda da uygulayabileceğiniz; Yüce amaç (Ben hizmet etmek için buradayım, Ben ilham vermek için buradayım, Ben sevmek için buradayım, Ben kendi gerçeğimi yaşamak için buradayım), Alışveriş (Birini takdir etmek, duygularımızı ifade etmek, dostça yaklaşmak), Farkındalık (Gün içerisinde en az 5 dakikanızı meditasyona ayırmak) ve Kabul (Beğenmediğiniz birinin bile en güzel yanlarını görebilmek, kendinizi olduğunuz gibi kabul edebilmek) gibi en temel çalışmalar ile yaşamınızın ne kadar değerli olduğunu her an hisseder hale gelebilirsiniz.

▪️Dünya sizin içinizdedir:
Hayatımızı, oluşun en birim parçası olan bir hücre gibi yaşamak gerekir. Bir hücre sadece oluşu izler, dış dünyanın nasıl olduğu, onu nasıl gördüğü akışını etkilemez. Tüm dünyanız aslında sizin içinizde yaratılmaktadır, yani siz dünyanın içinde değilsiniz aslında dünya sizin içinizdedir.

Günlük yaşantınızda da uygulayabileceğiniz; yaşadığım her şey beni yansıtır (Kendimi kendi gerçekliğimin yaratıcısı olarak görüyorum) ve benim yaşamam tüm diğer yaşamların bir parçasıdır (Bir hücrenin her hücreyle bağlantıda olması gibi her şey birbiriyle bağlantılıdır, her şey olması gerektiği gibidir, karşı çıkmak, kendinizi ayırmak, ayrı görmek sadece sizin bütünlüğünüzü böler) gibi en temel çalışmalar ile bu farkındalığınızı artırabilirsiniz.

▪️Birliğe uzanan 4 yol vardır
Bu sırrın temelinde kabul etmek yatar, bunun temelleri ise güvenmekte yatar. Her tecrübe bize dört yolla ulaşır: Bir duygu olarak, bir düşünce olarak, bir eylem olarak veya sadece bir varoluş hissi olarak. Umulmadık anlarda tecrübe eden kişi için bu dört bileşen olağandan fazladır.

Hissetme, sevgiyi yaşadığınızda ve ifade ettiğinizde size yolu gösterir. Bu yolda, kişinin öz sevgisi tüm evren ile bütünleşir. Düşünme, zihniniz huzursuz ve spekülatif olmayı bıraktığında yol gösterir; bu yolda açıklık ve durgunluğu bulmak üzere iç diyaloğunuzu susturursunuz. Eylem, teslim olduğunuz anda yol gösterir. Bu, egonuzun eylemleriniz üzerindeki kontrolünün gevşemesidir. Var olma, egonun ötesinde bir ben beslediğinizde yol gösterir. Unutmayın ki; birini sevmek ona içerlemekten veya onu itmekten daha ince bir iştir, birini kabul etmek onu eleştirmekten daha ince bir iştir ve birini yargılamadan görmek o kişiyi eleştirmekten daha ince bir iştir. Günlük hayatınızda bunu uygulamak üzere loş ışıkta meditasyon yapabilir, özellikle yaşam enerjinize etki edecek nefes egzersizleriniz ile bu dört yolu yaşamınızda daha açık hale getirebilirsiniz.

▪️Aradığınız şey kendinizsiniz
Farkındalığın kaynağı birliktedir, aradığınız her şey sizde mevcuttur. Günlük hayatınızda bu farkındalığı arttırmak üzere; farkındalığın akışını izleyebilir, içinizde olanlara direnmeyi bırakabilir, kendinizi her zaman bilinmeyene açabilir, hissettiklerinizi sansürlemeden olduğu gibi ifade edebilir, anda kalarak var olan sınırlarınızın ötesine geçebilir, yani genel olarak samimi ve kendiniz gibi olmayı hayatınızın her saniyesine yansıtabilirsiniz.

▪️Farkındalık
Aslında farkındalığın kaynağı kendinizsiniz, aradığınız her şey sizde mevcut.
Kitaptan alıntı bu bölümde örnek alınması gereken açıklamalar vardır, aşağıda özellikle paylaşmak isterim;

‘Birini ne kadar çok seviyor olursanız olun, onun istediği kişi olamayacağınızı bilmek,
Söylemekten korktuğunuzda bile sevdiğinizi bilmek,
Başka birinin mücadelesinin sizin mücadeleniz olmadığını bilmek,
Göründüğünüzden daha iyi olduğunuzu bilmek,
Ayakta kalacağınızı bilmek,
Bedeli ne olursa olsun, kendi yolunuza gitmek zorunda olduğunuzu bilmek.’
Her yaşam manevidir

Evren şu anda sizin vasıtanızla yaşamaktadır, manevi dönüşüm ise kişisel olarak bireyin kendine yönelmesi ve böylece çevresine yansıtacağı süreç ile gerçekleşir. Bunun için günlük hayatımızda uygulamayabileceğimiz bazı ilkeler ise şöyle özetlenebilir:

▪️Açıklık
Her an farkındalığın en üst seviyesinde olmak sizi uyanık ve keyifli hissettirir.

▪️Bilgelik
Akıl düzeyi ile her an iletişim halinde olmanızdır ve sizi öz güvenli, sarsılmaz ve alçak gönüllülüğe yöneltir.

▪️Yaşama saygı
Yaşam gücü ile temas halinde olmak; size sıcak, yaşam ile barışık ve neşeli bir bakış açısı kazandırır.

▪️Şiddetsizlik
Her eylemle uyum halinde olmaktır ve hayatınızda huzurlu, sakin ve dirençsiz hissetmenizi sağlar.

▪️Korkusuzluk
Olan her şeye güvenmektir ve kendinizi sadece olduğunuz gibi hissetmenize yardımcı olur.

▪️Bütünlük
Kişiliğinizin de ötesini görebilmektir ve yaşadığınız her an size tam ve bir bütün gibi olma bakış açısı kazandırır.

Bu sır aynı zamanda manevi bir simyayı kapsar, yani sizin algınız değiştiğinde tüm dünya simyanızı yansıtacaktır, bu açıdan sevgili Deepak Chopra’nın şu cümlelerinin anlamını kendi hayatımız ve bakış açımız yönünden tekrar tekrar değerlendirmek gerekir;

‘Yaşamımdaki olaylar kim olduğumu yansıtıyor,
Yaşamımdaki kişiler benim özelliklerimi yansıtıyor,
Dikkatimi verdiğim şey gelişecek,
Hiçbir şey gelişigüzel değildir; yaşamım işaret ve sembollerle doludur,
Herhangi bir anda evren bana mümkün olan en iyi sonuçları veriyor,
İç farkındalığım sürekli gelişiyor,
Kendimi evrenin gücüne açarsam, o beni istediğim yere götürecek’’.

▪️Evren sizin aracılığınızla düşünür
Evrenin devinimi birbirine bağlı birçok olay ve akıştan meydana gelir. Bu akış içerisinde özgür irade gücü yani seçimlerimiz, düşüncelerimiz ve bize sunulan yollar ve hayata bakış açımız aslında yaratım sürecinin de bir parçası olur. Bu noktada yaşamınızın evrimi için daha güzeli imgelemek; yaşam gücünü ve potansiyelini arttıracak, evriminizi ve gelişimizi destekleyen, büyüyen bir kabarcık gibi düşünülebilir. Yaratıcı olursanız yani her daim yeniyi bulmaya çalışırsanız evrilirsiniz, fakat yeni sorunlara eski çözüm yollarıyla bakarsanız evriminiz yavaşlar. Farkına varırsanız yani farkındalığınızın seviyesini her daim arttırırsanız evrilirsiniz, fakat aynı bilgi ve bilinç seviyesini kabullenerek devam ettiğinizde bu evrim süreci yavaşlar.

Evren canlıdır ve öznelliklerle doludur, karşınıza çıkan neden-sonuç ilişkileri evrenin ayrılmaz bir parçasıdır ve yine sizinle ilişkilidir. Bu yüzden her anınızda sizinle birlikte yol alan canlı evrenle bağ kurun ve bağlantıda kalın, işte Deepak Chopra’dan güzel tavsiyeler:

‘Evrenle konuşun,
Cevabını dinleyin,
Doğayla içli dışlı olun,
Her şeydeki yaşamı görün,
Evrenin çocuklarından biriymişsiniz gibi davranın’’.

Sırlar Kitabı, Deepak Chopra

21 Temmuz 2018 Cumartesi

Hedeflerinize ulaşma hızınız, onları ne kadar net ve sıklıkla canlandırdığınızla ilişkilidir...


Hedeflerinize ulaşma hızınız, onları ne kadar net ve sıklıkla canlandırdığınızla ilişkilidir. 
Çocukken hiç mıknatıslarla oynadınız mı? 

Ben, masanın üzerindeki bir mıknatısı diğerinin gücüyle iterek ne kadar eğlendiğimi hatırlıyorum. Bileğimin ufak bir dönüşüyle mıknatısı geri çekebilirdim.
Yarattığınız zihinsel resimler de benzer şekilde çalışır. 
Bir kitap yazmanın ne kadar zor bir iş olacağıyla ilgili bir zihinsel film yarattığımda, yazmamı engellemek için gerekli olan her şeyi yaparım. 
Eğer çalışmayı küçük, başa çıkabıleceğim bölümler hâlinde düşünür ve her birini bitirdiğimi hayal edersem yazmak için heyecanlanırım. 
Eğer resme keyif ve tatmin eklersem sürece gerçek güç eklemiş olurum. Kitabı tamamlanmış, basılmış ve kitabevlerinin raflarındayken düşlersem büyük miktarda enerji alırım.

“Doğru düşünce olmadığı sürece herhangi bir hareket olamaz. Ve doğru düşünce yaratıldığında doğru hareket gerçekleşecektir.”
HENRY GEORGE, Amerikalı ekonomist 

Bir rapor hazırlamayı ya da bir konuşma için hazırlanmayı ertelediğinizi varsayın. Ertelemenizin nedeni geleceğinizi görme şekliniz olabilir. 
Başarısızlık, felaket ya da başa çıkamayacağınız engellerin resimleri büyük bir olasılıkla zihinsel gelecek filminizin içinde dönüp duracaktır. 
Ertelemenizi, baskı altındayken daha iyi çalıştığınızı ya da görevin daha ileri bir tarihte daha kolay olacağı gibi bahanelerle temize çıkarabilirsiniz. Resimler hedefinizden uzak hareketler yaratacaktır. Bir mıknatıs diğerini itmektedir. 
Basit bir şekilde mıknatısı geri çevirin. 

Gerçekliğinizi iki kere yaratırsınız. Önce hayal gücünüzde ve daha sonra dünyanızda. 

“Psikolojide bir kanun vardır. Eğer zihninizde olmak istediğinizle ilgili bir resim oluşturup o resme yeterince uzun süre bağlı kalırsanız sonunda tam olarak düşündüğünüz şey hâline gelirsiniz.”
WILLIAM JAMES, Amerikalı filozof 

İdeal gelecekle bağlantılı olan duygularınızı kendinize tanımlayın. Mutluluk? Tatmin? Rahatlama? 
Gelecek resminiz ne kadar baştan çıkarıcı çekici olasılıklarla dolarsa olumlu bir sonuca ilerlemek için o kadar çok güce ve enerjiye sahip olursunuz. Mıknatıs tersine döner. 
Düş yeterince büyük olduğunda, inanılmaz oranda enerji yüzeye çıkar. Bu ister bir ürünü satmak, yeni bir işe başlamak ya da bir rapor yazmak olsun sonuçları canlandırma şekliniz hareketinizin yönünü ve hızını belirleyecektir. 

İster canlandırmanın gücüne inanın ister onu kullanmayı tercih edin, bu, sizin çoktan hayal etmeye başladığınız gerçeğini değiştirmeyecektir. Hayatınız, sizin düşünme şeklinizin bir sonucu. 

Kuantum Düşünce Yöntemi, James J. Mapes

20 Temmuz 2018 Cuma

Mevlana’dan 25 Hayat Dersi



Anadolu topraklarının kadim bilgeliğini ve derinliğini bizlere miras bırakan Mevlana‘dan hayatlarımıza ışık tutacak 25 dersi paylaşıyoruz. 
Yolunuza yoldaş, kalbinize şifa olsun.

1. Kendini küçük görmeyi bırak. Sen yürüyen evrensin. 
Büyük bir potansiyelle doğdun. İdeallerin, hayallerin, gerçekleştirmek istediklerin var. Kanatların var. Sürünmek için değil, uçmak ve yaşamak için doğdun. Elinde ipin var olduğunu bilirken ne diye kuyunun dibinde durmaya devam edersin? Evren senin dışında değil, evren senin içinde.

2. Yapman gereken şey, senin için anlamlı olan bir hayat sürmektir, başkalarına değil. 
İnsanların ne düşündüğünün gerçekten bir önemi yok. Sadece, kalbine ve aklına yatan hayatı yaşamakla sorumlusun.

3. Kendine dair umutlarından asla vazgeçme.
Zor bir zaman geçiriyor olabilirsin. Herşey sana karşıymış gibi gözükebilir. Bir dakika bile sabrın kalmamış olabilir. İşte o nokta, herşeyin değişeceği noktadır. Hüzünler, sevince hazırlanman içindir. Hüzün, evini temizler, yeniye ve sevince yer açar. Hüzün, kalbindeki sararmış yaprakları temizler. Böylece artık yeni yeşil otlar açabilir. Hüzün kalbini kapladığı zaman rahat ol, yakında çok feraha ereceksin demektir.

4. Cehalet hapishanedir.
Cehalet seni hapishaneye sokar. Bilmek ise Allah’ın sarayıdır. Bilmek lütuftur, bilginin kıymeti yüksektir.

5. Dışarıdaki zenginlikler, içindeki zenginliklerle kıyas bile edilemez
Zaten boynunda var olan elmas gerdanlığa sahip olmak için oradan oraya koşturursun. Eğer kendini bir kaç dakikalığına hakikat penceresinden görebilseydin şaşar kalırdın. Sevinç ve güzelliklerle dolu evine geri dön. Kendine geri dön. İçindeki hazineye geri dön. Evrendeki herşey senin içinde. İçinde sonsuz bir kaynak mevcutken, elinde boş bir kova ile sokaklarda dilencilik yapma.

6. Olduğun kişiyi bırakabilirsen, asıl varlığına uyanırsın. 
Güvende olma ihtiyacını bırak. Korktuğun şeylerin üzerine git. Şan, şöhret, görüntü ve sahte kimlikleri bir kenara koy. İnsanların anlattığı sınırlayıcı hikayelere inanma. Kendi hikayeni yarat. Kendi ateşini kendin yak. Kendi ateşiyle eriyen kar gibi ol. Kendini kendinden uzaklaştır, kendini yıka. Sonra yeniden doğ.

7. Dünyadaki herkesten daha iyi yaptığın birşey mutlaka vardır.
Herkesin dünyaya yapmak için geldiği, en iyi yaptığı en az birşey vardır. Ve bunu yapmak için gerekli olan istek herkesin kalbine yerleştirilmiştir.

8. Merdivenin tümünü görmek zorunda değilsin, sadece ilk adımı at. 
Yolu yürümeye başla. Başladıktan sonra yolun devamı görünecektir.

9. Bir işi yaparken onu tüm kalbinle yap. 
Yarım akılla, yarım kalple Yaradan’a ulaşmaya çalışmak nafile bir çabadır. Yola çıkıyorsun ama yolun yarısında vazgeçip pes ediyorsun. O zaman niye yola çıkarsın? Ruhtan/kalpten gelen istekle yaptığın her iş sevince dönüşür. Eğer istek kalbinden gelmiyorsa, o sevinç yok olur. Her ne yapıyorsan ve her kimsen, kalple yap, kalple ol.

10. İyi şeyler son bulur, böylece daha iyi şeylere yer açılır. 
Üzülme. Hüzünlenme. Kaybettiğin herşey başka bir formda sana geri döner.

11. Yaraların, ışığın içeri girdiği yerdir. 
Seni acıtan, üzen, yara açan herşey seni aynı zamanda kutsar. Karanlık, senin aydınlatıcı mumundur. Yıkımın olduğu yerde hazine bulunur. Yaralarından kaçma. Yaraların, ışığın içine nüfuz edeceği yerdir. Hüzünlerin olduğu zaman şefkatin artar. Yeter ki açık kalpli ol. Acının, şefkate dönüşmesine izin ver.

12. Sevdiğin işi yap ve onu sevgiyle yap.
Sakince, sevdiğin şeyi yapmaya doğru çekilmene izin ver. Direnme. Gerçekten değer verdiğin şeylerle meşgul ol.

13. Daha az düşün, daha çok hisset. 
Söz konusu olan sevgiyse, onun sebeplerinin anlamı yoktur. Düşüncelerini unut. Düşüncelerinin, kalbinin üstüne geçmesine izin verme. Düşünmeyi bırak… 
Kalbinde yanmayı bekleyen bir mum var. İçinde dolmayı bekleyen bir boşluk var. Hissediyor musun? Endişe etmeyi bırak. Düşünmeyi bırak ve hissetmeye geç.

14. Sevgi için herşeye değer. 
Hakiki insan, sevgi için herşeyi kaybetmeyi göze alabilir. Eğer sen o değilsen, bu işe hiç girme. Bırak sevgilin deli olsun. Sevgi için herşeye değer.

15. Hayatındaki iyiye ve kötüye – herşeye eşit şekilde şükret. 
Her kim geliyorsa karşına, ona şükran duy. Hepsi sana öte alemden bir hediye ile gelmiştir. Eğer kötü’den dolayı sinirlerin bozuluyorsa da şükret, bu sayede kendini yenileme fırsatın olacak.

16. Kendini değiştir, dünya kendiliğinden değişir. 
Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istiyordum. Bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum.

17. Bizler sevgiden yapıldık ve sevmek için yaratıldık.
Sevgi bizim hammaddemizdir. Sevgiyi aramak yanlıştır. Sevgiyi arama. Sevmene engel olan bariyerlerini ara, onları bul. Sevgi sayesinde tüm acı azalır, bakır altına, hüzün sevince dönüşür.

18. Ruhun bu dünyadan değildir ama bedenin bu dünyadandır. 
Tüm gün düşünürüm bazen, nereden geldim, nereye gidiyorum diye. Bil ki ruh bu dünyadan değildir. Ancak bilirim ki beden bu dünyadandır.

19. Ruh mertebesinde hepimiz biriz.
Güneşin duvarın bir tarafına vuruşu ile diğer tarafına vuruşu farklı sonuçlar doğurur. Ancak güneş tek ve birdir. 
Doğu ya da Batı.. 
Kuzey ya da Güney. Fark etmez. Ruh mertebesinde ayrım yoktur.

20. Ruhunuz herşeyden daha kıymetlidir. 
Elle tutulur, maddi şeylere fazla önem verme. Kendi ruhunun kıymetini bildiğin zaman, onların ne kadar değersiz olduğunu anlarsın.

21. Eşini bilgece seç.
Aranda rekabet olmayan, daha zengin olma peşinde koşmayan, kaybetmekten korkmayan, benliğine tutunmayan birisini eş olarak seç.

22. Gerçek sevgi madde dünyasını dönüştürür. Bedenleriniz ayrı kalsa bile ruhlarınız her daim birliktedir. 
Ayrılıklar sadece gözleri ile görenler içindir. Sevenlerde ayrılık yoktur. Ruh mertebesine ayrılık yoktur.

23. Kelimelerinin gücünü yükselt, sesini değil. 
Sesini yükseltmek fayda etmez. Kelimelerinin gücünü arttır. Çiçekleri büyüten şey yağmurdur, fırtına değil.

24. Sessizlik, Yaradan’ın sesidir. 
Sessizlik Yaradan’ın sesidir. Diğer seslerin hepsi basit birer çeviri denemesidir. Kelimeler yüzeydedir. İnsanlar, kelimelerin ötesi ile iletişime geçerler. Kelimelerle savrulmayı bırak. Sessizliğe teslim ol, bırak herşey o şekilde açığa çıksın.

25. Hayatta olmak yaşamak demek değildir. 
Sadece nefes aldığın için yaşadığını mı sanıyorsun? Bu hayat, hayat değildir. Bu hayat sınırlarla doludur. Sevgiye teslim ol ve gerçekten yaşa. Sevgiye teslim ol ve sonsuza dek yaşa.

Kaynak: themindunleashed.org
PINAR TAŞKIN

Alıntı.

“Yaşlanma algısı değişirse, yaşlanma değişir”




Dr. Chopra yaşlanma üzerindeki algının değişmesiyle yaşlanmanın da değişebileceğini anlattı.

▫️Veronica: Birinin Yaşlanma Üzerindeki Algılamasını Değiştirerek, Yaşlanmamızı Değiştirebiliriz. Nasıl?
▪️Dr. Chopra: Pekâlâ, pek çok insan yaşlanmanın kaçınılmaz olduğunu düşünür ve bilimsel veri bunun doğru olmadığını göstermektedir. İnsanlar yaşlılıktan ölmezler; yaşlılık beraberinde gelen hastalıklardan ölürler ve onlar da önlenebilir.
Pek çok insan, yaşlanmanın değiştirilemez olduğunu düşünür ve biz; insan makinasında bile beslenme düzeninin düzeltilmesi, antioksidanlar, vücuttan toksinlerin atılması, egzersiz, yoga, nefes alma teknikleri ve meditasyon aracılığıyla yaşlanmanın tersine çevrilebilir olmasına izin veren mekanizmaların olduğunu biliyoruz.
Birçokları yaşlanmanın normal olduğuna inanıyor, fakat normal yaşlanmanın ne olduğunu kimse tanımlamıyor. Normal olarak adlandırdığımız, averajın psikopatolojisi olabilir. Pek çok insan yaşlanmanın genetik olduğunu düşünüyor, ama anne-babanız 80+ yaşa kadar yaşadıysalar; bu sizin hayatınıza üç yıl katabilir.
Düşünme biçiminiz, davranma biçiminiz, yeme biçiminiz hayatınızı 30 ila
50 yaş etkileyebilir. Çoğu kişi, yaşlanmanın evrensel olduğuna inanır, fakat asla yaşlanmayan biyolojik organizmalar vardır.
Pek çokları yaşlanmanın ağrı verici olduğuna inanır ve biz biliyoruz ki; ağrı hastalıklardandır ve önlenebilir, yaşlanmaktan değildir.

İnsanlar yaşlanma kavramlarını değiştirmeliler, onları gerçek dışı bir düşünceye dayanarak değil; bilimsel-olgusal gerçeğe dayanarak böyle yapmaya davet ediyorum. Onu değiştirdikleri zaman; çok geçmeden yaşlanma algıları değişecek ve onlara; yaşlanmak, daha bilgili hale gelmek, daha yaratıcı hale gelmek, yaratıcılık için sıçrama tahtası haline gelmek ve varlık daha anlaşılır bir hale gelecek. Tüm fenomendeki algılamanız bir kez değiştikten sonra; realiteniz değişecek, çünkü realiteniz sizin onu algılamanızdan başka bir şey değildir.

▫️Veronica: Yaşlanmama niyetini eğer etkili olarak tetiklersek; bedenin bunu otomatik olarak gerçeğe dönüştüreceğini belirttiniz. Bunu açıklayabilir misiniz?
▪️Dr. Chopra: Evet, çünkü niyetler bedendeki dönüştürülme için olan tetiklerdir. Eğer ayak parmaklarınızı hareket ettirmek isterseniz; onu niyet aracılığıyla yaparsınız.
Bedeninizdeki biyolojik bilgiye iki öğe vardır: Birisi niyet, diğeri de dikkattir. Öyleyse size verdiğim örneğe, ayak parmaklarını hareket ettirmeye geri dönün. İlk olan şey, dikkatinizin oraya gitmesi ve ikinci olan şey de, orada niyetin olmasıdır; böylece bu dikkatle ve niyetle olan biyolojik bilgi, hangi biyolojik bilginin verildiğidir. Biyolojik bilgi gibi davranan farkındalık; öğelere, daha sonra bilgilendirme amaçlı olan öğeye gider ve daha sonra lokalize olmuş bir öğe vardır ve bu da bedenin nasıl davrandığıdır.
Eğer ayak parmaklarınızı niyetin önemsiz bir titreşimiyle kımıldatabiliyorsanız; biyolojik saatinizi neden yeniden ayarlayamazsınız?
Pek çok insanın onu yapamamasının nedeni, ilk olarak onu asla düşünmemeleri ve ikinci olarak da belirli şeylerin diğer şeyleri yapmaktan daha kolay olduğunu düşünmeleridir. 
Örneğin ayak parmaklarını kımıldatmak, biyolojik saati yeniden ayarlamaktan daha kolaydır; fakat o, batıl inançtan kaynaklanan bir inançtır. Eğer insan bedeninin bir bilgi ve enerjinin iletişim ağı olduğunu anlayabilirsek; o zaman aynı prensiplerin bedenin her yerinde uygulandığını görürüz.

▫️Veronica: O söylemek üzere olduğum şeydi. Meselelerin özünü kavrayacak kadar yaşlanma sürecini durduran veya aslında yaşlanma sürecini tersine çeviren, birinin çalışması için derin seviyede yerleştirileceğini düşündüğü şeydir.
▪️Dr. Chopra: Hayır, o aynı mekanizmadır. Sadece bazı şeylerin daha kolay, bazı şeylerin daha zor olduğuna inanmamız bize aşılanmış. Neticelere her zaman beklentiler karar verir!

▫️Veronica: Siz bedenlerimizin de fiziksel ifadeye dönüştürülmüş deneyimler olduklarını, bir başka deyişle; bedenlerimizin düşünce sistemimizin içini dökmesi olduğunu söylediniz?
▪️Dr. Chopra: Ve deneyimler. Bundan dolayı eğer endişeyi deneyimliyorsanız; vücudunuz adrenalin ve kortizon yapmakta, eğer sakinliği deneyimliyorsanız; vücudunuz diyezepam yapmaya başlar, eğer canlılık ve neşeyi deneyimliyorsanız; vücudunuz kanser karşıtı güçlü ilaçlar olan interlökinleri ve interferonları yapar. Bundan dolayı bedeniniz, deneyimlerinizi sürekli olarak moleküllere dönüştürmektedir.

▫️Veronica: Ve dünya yorumumuzu veya deneyimimizi her an değiştirebiliriz.
▪️Dr. Chopra: Bu doğru. Bir kişinin düşmanı, bir diğer kişinin en iyi arkadaşıdır. Benim en favori yiyeceğim sizin cildinize kaşıntı yapabilir, vesaire. Her deneyimimiz bize mahsustur, çünkü onun yorumunu derin düzeyde yapıyoruz.

▫️Veronica: Siz hatta daha da ileri gidiyorsunuz ve kendinizi zamansız, ölümsüz bir varlık açısından gördüğünüzde; her hücrenin yeni bir varoluşun farkına vardığını ileri sürüyorsunuz.
▪️Dr. Chopra: Çünkü, beden zekânın son ürünüdür ve zekânızın sizin realitenizi nasıl şekillendirdiği ise, vücudunuzun realitesini şekillendirecektir. Beden; düşüncelerin alanıdır, yorumlamalar alanıdır ve siz kendi kimliğinizin deneyimini ilahi bir varlığa dönüştürdüğünüzde beden, o ilahi realitenin fiziksel dışavurumunu ifade eder.

▫️Veronica: Gerçek ölümsüzlüğün burada ve şu anda, bu yaşayan bedende deneyimlenebileceğini söyleyecek kadar ileri gidiyorsunuz. O, varlığın aşılamasını her düşündüğünüz ve yaptığınızın içerisine çizdiğinizde meydana gelir. Bu, zamansız zihin ve yaşsız bedenin deneyimidir.
▪️Dr. Chopra: Evet.

▫️Veronica: Coşkuyla yaşamak, bir rüyaya sahip olmak, bir yaşama nedeni ondan mı önemli, eğer o rüya sadece kendi neşeniz için olsa bile?
▪️Dr. Chopra: Benim düşünceme göre; bir arzuya sahip olmak, bir rüyaya sahip olmak, hayatta bir amacının olması, çok önemli bir tamamlayıcıdır. Ve, o amaca üç tane tamamlayıcı vardır: Bir tanesi sizin gerçekten ne olduğunuzu bulmanız, Tanrıyı keşfetmek, ikincisi diğer insanlara hizmet etmek, çünkü biz onu yapmak için buradayız ve üçüncüsü de kendinize özgü yeteneklerinizi ifade etmenizdir. Kendinize özgü yeteneklerinizi ifade ederken zamanın izini kaybedersiniz.

http://www.intouchmag.com/chopra.html ’den çevrilmiştir.
Röportaj: Veronica M.Hay (‘Rüyada Herşeyi Yapabilirsiniz’ E-Kitabının Yazarı)

19 Temmuz 2018 Perşembe

Aura Duygularla İlişkilidir...



İnsan acaba karamsar olduğu için mi sürekli olumsuzluklarla karşılaşıyor, yoksa sürekli olumsuzluklarla karsılaştığı için mi karamsar? Yaşamımıza şekil veren güç, düşüncelerimizdir. Duygularımızın bir adım öncesine gidersek, orada bu duygular yaratan düşüncelerimizle karşı karşıya geliriz. 


Evrende her şeyin titreşimlerden olştuğu gibi düşüncelerimizin ürünü olan duygularmız da değişik oktavlardaki titreşimlerden oluşuyor. Nefret, kıskançlık, kızgınlik, öfke, intikam gibi olumsuz duygular, düşük titreşimli ve ruhsal enerjiyi bloke edici nitelik taşırlar. 

Bu duyguların egemen olduğu kişiler, karamsarlık ve aşağılık kompleksinden kurtulamazlar. 


Bu kişiler, etrafına yaydıkları manyetik alanın frekansına esdeğerde duygu titreşimlerine sahip insanları ve koşulları kendilerine çekerler. Kısır döngü içinde hayata düşmanca bakarak olayları, haksızlık, talihsizlik" olarak değerlendirirler. "Kimi insan odaya girdiğinde odayı aydınlatır, kimi insan da çıktğında." Hepimiz bu sözün doğruluğunu defalarca yaşamışızdır. 

Hani bazı insanlar vardır onlarla ilk kez karşılaşmamıza rağmen anında kendilerinden hoşlandığımız insanlar bulundukları ortama neşe, canlılık, sıcaklık getiren insanlar çevresindekileri rahatlatan insanlar. Bu tip insanların yanında kendimizi rahat hissederiz, maske takmaya ve savunmada olmaya gerek duymayız. Bu insanlar yaşama dostça bakarak yaşam serüveninden çocukça bir neşe, bir haz alan insanlardır. Hareketleri rahat ve doğaldır. Çevrelerine yaydıkları enerji güçlüdür. Ve her daim gençtirler. 


İnsanın fiziksel çöküntüsünün nedeni ruhsal çöküntüdür. Şu deneyde görüldüğü gibi: Kızgınlık ve nefret dolu bir insanın soluğu, içinde küçük böceklerin bulunduğu bir cam tüpe üflendiğinde böcekler birkaç dakika içinde ölüyorlar. Nedeni, o kızgın ve gelişmiş psikolojik yapınun bedende ürettiği toksinlerin böcekler üzerindeki etkisi. Yani kızgın ve nefret dolu insanın nefesindeki toksinler sözcüğün gerçek anlamıyla zehir saçmaktadır. 


İşte, asık suratlı, kızgın, kıskanç ve korku içinde yaşayan insanların fiziksel olarak çökmelerinin nedeni kendi kendilerini zehirlemeleridir. Bu toksinler, "serbest radikal" olarak hücreler arasına çıkmamak üzere yerleşir ve hücrelerin kendilerini yenilemesini önler. Yenilenmeyen hücreler, ruhsal çöküntünün uzantısı olarak bedeni de çökertir "Keskin sirkenin zararı küpüne", "Bi kahkaha bir kilo pirzolaya bedel" gibi sözler de bu gerçeğin ifadesi.


“Gözler ruhun aynasıdır" denir. Sevgi ve iyimserlikle dolu insanda gözler ve yüz sanki içten vuran bir ışıkla aydınlatılmış gibidir. Bu yüksek titreşimli güzel duygular, ruhsal enerji kanallarını açtığı gibi insan bedenini çevreleyen aura'yı da güçlendirir. (Aura insan bedeni etrafındaki manyetik alana verilen isimdir.) Bu tip insanlara çekilmemiz, onların varlığından huzur duymamız da doğaldır. 


Kirlian fotoğraf tekniği ile çekilen aura fotoğraflarında görülen şu oluyor: Asık suratlı, katı ve yargılayıcı tipteki bir insanın aurası, i soluk renkli ve bir iki santimetre genişliğinde. Sevgi ve vicdan kavramları gelişmiş kişilerin aurası ise parlak ve renkli, otuz metreye kadar varan genişlikte. 

Kutsal kişileri tasvir eden resimlerde Aziz'lerin başlarındaki hale de saf beyaz ışığa dönüşmüş auranın sembolüdür. 

Genç kalmak için kozmetik ürünlerine milyonlarca lira harcamak yerine, yaşamı coşkuyla kucaklamak daha akıllıca galiba. Zaten sevgi dolu gözlerin parlaklığını hangi kozmetik sağlayabilir ki? 


Kuraldışı ve Ötesi, Nil Gün

16 Temmuz 2018 Pazartesi

Bizler Işığız...




Hayal edin. Doğmadan önce, evrenin yaratıcı gücüne bağlı,  küçük bir ışık kıvılcımıydın yalnızca. Yeryüzüne baktın. Harikulade yaşam formlarıyla dolu ne güzel bir gezegen. 
Dünya üzerindeki yaşam olasılıkları üzerine düşünmeye başladın. 
Yaşamın değerini ve tüm yaşamın sevgi, ışık, sevinç, uyum, huzur, eşitlik ve bolluk deneyimlemek için yaratıldığını hatırlıyor musun? 
Eğer bunu içinin derinliklerinde hissedebiliyorsan, doğru olduğunu biliyorsun.
Eğer hissedemiyorsan üzülme, ben hatırlamana yardımcı olacağım.
Biz, ruhsal ışığımızı ve enerjilerimizi, hatırlamak ve yaşayan tüm varlıklar için harikulade bir yaşam yaratmak için biraraya getiren bir topluluğuz. Vizyonumuzu hatırlamalı, ona odaklanmalı ve bu vizyonu hep birlikte birarada tutmalıyız. 
Değişen zamanlarda ancak bu şekilde başarılı olabiliriz.” 
Değişen Zamanlarda Nasıl Başarılı Olmalı”dan alıntıdır. Sandra Ingerman (Weiser 2010).

Medicine for the Earth (Yeryüzü için Şifa) için çeşitli ruhsal öğretileri araştırdığım sırada, ezoterik biilgilerin altında yatan prensibin yaşamın ışıktan yaratılmış olması olduğunu öğrendim. Egoya sahip varlıklar olarak, sıklıkla gerçek doğamızı unutuyoruz ve kendimizi bedenlerimiz ve kişiliklerimizle fazlaca tanımlıyoruz. Bizler bedenlerin içindeki ışığız. 

Simyacılar gerçekte kurşunu altına dönüştürmemişlerdir. Aksine, kurşun gibi ağır olan bilinci altın renginde ışıyan bilince dönüştürmüşlerdir. Dünyanın dört bir yanındaki gizemcilerin şifa verdikleri esnada parladıkları ve ışık saçtıkları görülmüştür.

Işığız ve buraya parlamak üzere geldik. Ama çoğumuz hem gerçek doğamızı hem de neden buraya geldiğimizi unutmuş durumdayız. Sevgi ve ışıktan yaratıldık ve sevgi ve ışığız. Dünya üzerinde parlayabildiğimiz kadar parlamak hepimizin doğuştan gelen hakkı.

Çoğumuza küçük yaşlardan itibaren çok fazla parlamamamız öğretildi. Eğer çok fazla parlarsak kimsenin bizi sevmeyeceği. Yalnızca birkaç tane “yıldız” olabileceği ve senin bunlardan biri olmadığın. Bu sana tanıdık geliyor mu?

Neden dünya üzerinde yalnızca birkaç tane yıldız olsun ki? Şimdiye kadar hiçkimsenin yıldızlara bakıp da “keşke şu yıldız bu kadar çok parlamasa, ışığıyla diğerler yıldızların ışığını bastırıyor” dediğini duymadım. Burada bu inanç neden var?

Hepimizin, üzerimizdeki gece göğünün güzelliğini yansıtacak şekilde,  kendi ışığıyla parlamasının zamanıdır. Dünyadaki karanlık yerleri aydınlatabilmek için hepimizin ışığıyla parlaması gerek.

Aylık bazda insanlardan oluşan bir ışık ağı yaratacağız. Bu yalnızca şu anda ihtiyacı olan yerlere ışığı götürmekle kalmayıp aynı zamanda da bizi şifalandıracak ve gerçek doğamızın ışık olduğunu hatırlamamıza yardımcı olacak. Işık olduğumuzu hatırlayan binlerce kişiyle bağlantı kurmak da son derece şifalandırıcı olacak. Bu kavramı diğerleriyle de paylaştıkça, biliyorum ki, ışık ağımız genişleyerek dünyaya ve üzerindeki tüm yaşama etki edecek.

Yeryüzü için Şifa kitabımda niyet + uyum+ sevgi + konsantrasyon + odaklanma + birlik+ imajinasyon = dönüşüm olduğunu öğretiyorum. Bu formül bize ışık olduğumuzu hatırlamak ve onunla parlamasına izin vermek için yardımcı olacak.

Işık olan gerçek doğanızla bağlantı kurmaya başlamak için rahatlatıcı, sakinleştirici bir müzik seçin ve sessiz bir yere geçin. Sizi merkezlenmiş bir konuma götürerek uyum ve sevgiyi deneyimleminize izin verecek birkaç derin nefes alın. Varlığınızda parlayan ışığı deneyimlemek niyetinizle birlikte içeri girmek kendinize izin verin.  Bu sizi yaratıcınız veya evrenin gücüyle birlik haline getirecektir.  Odağınızı sabitleyin ve niyetinize konsantre olun. İmajinasyonunuzun içsel ışığınızı görmek ve hissetmeniz için yardımcı olmasına izin verin. Işığınızın tümüyle parlamasına izin verin. Bu ışık her zaman oradadır ve kullanmakla bitmez. Işığınızın paylaşılma ve sizin tarafınızdan yenilenme kapasitesi sınırsız. Işığınız yokedilemez ve sizden alınamaz. Tükenmek konusunda endişe etmenize gerek yok çünkü bu ışığın kaynağı her zaman sonsuz bereketli.

Deneyimizi tüm bedeniniz için bir deneyim haline getirin. Bunu yapmaya ışığınızın varlığınızın merkezinden parlamasına izin vererek başlayın. Bu  ışığın bedeninizdeki her hücreye yayılmasına izin verin. Kendinizi ışığınızla tamamen dolu hissettiğinizde yaşam ağıyla bağlantı kurarak titreştiğinizi deneyimleyin.  Işığınızın bu şekilde titreşen bedeninizden yayılmasına izin verin. Işığın bedeninizin her bölümünden yayıldığını deneyimleyin.

Işığınızı deneyimleyip, parlaklığının sizden yayılmasına izin verdikten sonra nefesinizi ve niyetinizi kullanarak bulunduğunuz durumdan çıkın. Geri dönün, gözlerinizi açın, bedeninizi hissedin, parmaklarınızı oynatın ve dünyaya şifalandırıcı enerjiyi parlayarak getirecek olan  diğerleriyle bağlantı kurmaya hazır olduğunuzu bilin.

Uygulamaya ışığınızın parlamasına izin vererek başlayın. Sonraki uygulamanız gün içinde ışık solumak olsun.

Işığınızla bağlantı kurup, yaşamınızda parlamasına izin verdikçe titreşiminiz değişecek. Işıklarımızı biraraya getirip dünyada paylaştıkça gezegenin titreşimini de değiştiriyoruz. Niyetinize odaklı kalmanız büyük önem taşıyor.

Bunu yaparken, dua veya sözcük kullanmamanızı öneriyorum. Yalnızca ışığınızla parlayın ve gezegendeki karanlık yerlere ulaşıp dokunacak olan gezegensel ışık ağına katılmak için kendinize izin verin.

Her dolunayda ışığınızı parlatma ve gün ve gece boyunca global bir insan ışık ağına bağlandığınızı imgeleme çalışmanıza devam edin. Ve bunu her dolunayda yapmaya devam edelim. Hem kendi yaşamlarınızdaki hem de gezegendeki titreşim değişimi ve şifalanmayı imgeleyelim.

Bir arkadaşım bana çocukların her zaman parladığını anımsattı. Çocuklarınızı da bu uygulamaya katın.

Hatırlayın tüm yaşam ışıktandır. Siz ışıksınız, hepimiz ışığız, devasa bir ışık ağında biraraya geliyoruz.

Yukarıdaki aşağıdaki gibidir, dışarıdaki içerideki gibidir prensibinden hareketle, spiritüel topluluğun “içerideki gibidir” bölümünü geliştirmesi önemli. Zira spiritüel topluluğun çoğu üyesinin ruhsal çalışmalar esnasında bedenini bırakma eğilimi var. Çalışmamızın gücü bedenimizin içinde kalarak, içten parlayan bir yıldız olarak parlamamızdan geliyor.

Görünen o ki bilinç hızla değişiyor. Uyum içinde yaşamayı öğrendikçe bu durumun elbette birçok ödülü var. Her değişim yaşamlarımızda bir ölüm gerektirir. Bunun nedeni yeni bilinç ve farkındalık düzeylerine geçerken bizi desteklemeyen şeyleri bırakmamızın gerekmesi.

Şimdiye dek hiç bu kadar fazla sayıda insanın zor zamanlar geçirdiğini görmemiştim.

Değişim Haberleri’nde de sık sık yazdığım gibi değişik farkındalık ve bilinç düzeylerindeki paradokslarla dansetmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Zira , eşzamanlı olarak işleyen birçok düzey var.

Bir düzeyde hepimiz bağlantılıyız ve hepimiz ruhuz. Spiritüel durumda hepimiz kutsalız ve her zaman mükemmeliz. Aynı zamanda, insan olmanın koşulunun bir parçası da ego sahibi olmak. Ve ego kendisini diğer tüm yaşamdan ayrı olarak görmekte. Bu ayrılık hali ise korku, öfke ve diğer çeşitli duyguları yaratıyor. Fiziksel hastalıkları yaratan da bu ayrılık hali.

Yazar ve eğitmen Eric Pearl “kuantum fiziğinde bir parçaçığın davranışını değiştirirseniz, diğer bir mekanda bulunan başka bir parçaçık, ister santimetler isterse evrenler uzaklığında olsun, derhal tepki verir” diye öğretir. Daha düşük frekanslar daha yüksek frekanslara katılır veya uyumlanır, tersi değil.

Kaynak:
sandraingerman.com

15 Temmuz 2018 Pazar

Ruh İkizi



Hemen herkes ruh ikizini aradığını söyler.

Kendisini en az kendisi kadar hatta kendisinden daha iyi anlayacağını umduğu ruh ikizini… 

Oysa ruh ikizi ile karşılaşmak, ruh ikizini bulmak çok nadir mümkün olabilecek bir durumdur. Birçoğumuzun bulduğunu sandığı şey eş ruhumuzdur ve eş ruh ile ruh ikizi arasında çok büyük fark vardır.


Eş ruh olmak ile ruh ikizi olmak aynı sanılan ancak biri diğerinden çok farklı kavramlardır. 

Ruh ikizleri bir diğer deyişle ikiz ruhların özü aynıdır. İki ayrı enerjiye bölünerek fiziksel bedenlerine kavuşmuş olan ruhlardır. 

Zıt kutuplar birbirini çeker teorisinin tersine aynı özün parçası olan bu iki ruh arasında çok kuvvetli bir çekim vardır ve her halükarda bir gün mutlaka karşılaşırlar. 

Bu karşılaşma onların tekamül sürecinin hızlanması ve bütüne ulaşılması için gereklidir. 

Eğer bu karşılaşma ikiz ruhlardan birinin ya da ikisinin henüz hazır olmadıkları bir zamanda gerçekleşirse; karşılaşma her iki taraf için de acı verici deneyimlere neden olacaktır.


İkiz ruhlar demek, eş yaşamlar demek değildir. İki enerjiye bölünerek beden bulan ikiz ruhlar birbirlerinden çok farklı hayatlar sürmüş/sürmekte olabilirler. Farklı deneyimlerle olgunlaşmış iki zıt karakter olma ihtimalleri de vardır. Buradaki ruh ikizi demek denk hayatlar demek değildir. Oysaki eş ruhlarda durum farklıdır.


Eş ruhlar ruh ikizleri gibi zıt değil tamamlayıcıdırlar. Eş ruhların birbirlerini tamamlama özelliği vardır çünkü eş ruhlar aynı titreşimlere sahiptirler. 

Eş ruhların yaşantısı uyum temeline dayanır ancak yapı değişkendir. Zaman içinde eş ruhlar erozyona uğrayabilirler. Değişken ve devingen olan zaman eş ruhların, ruhsal ihtiyaçlarının değişimi ile yaşananları sıradanlaştırabilir ve eş ruhların uyum temeli temelinden sarsılabilir. 

Hayat serüvenin içinde birden fazla eş ruhla karşılaşmak mümkündür. Ama ruh ikizi ya da diğer deyişle ikiz ruhlar nadir olarak vardır ve nadir olarak bir araya gelirler yani nadiren karşılaşırlar.


▫️Ruh İkizi İle Karşılaşma Anı: İkiz Ruhlar Karşılaştıklarında..

İkiz ruhlar karşılaştıklarında her iki taraf için de yoğun ve güçlü bir çekim söz konusu olur. 

Ancak bu çekim tutku diye tanımlanan duygu yoğunluğu değildir. Burada söz konusu olan her iki tarafın da birbirinin gözlerinde bir diğerinin yansımasının algılanmasıdır. 

İkiz ruhlar, karakter yapıları ve fiziksel özellikleri ile birbirlerine benzerler ancak fark kişiliklerinde saklıdır. 

İkiz ruhunuz kendisinden bahsederken, siz sizi anlattığı hissine kapılırsınız. Ruh ikizi olmak koşulsuz sevgiyi beraberinde getirir. O büyük karşılaşma anına kadar diğer kişilere karşı farklı davranan ruh ikizleri birbirlerine karşı aşırı derece de tahammüllü ve tolere edicidirler. Ruh ikizleri için önemli olan birlikte olabilmektir gerisi teferruattır. 


Koşulsuz, yargısız ve karşılıksız sevgi söz konusudur ki ruh ikizlerinin birbirlerinden vazgeçmesi de neredeyse imkansızdır. Çünkü vazgeçmek kendini terk etmekle eş değerdir ki bu söz konusu bile olamaz.


Ruh ikizlerini bekleyen çok büyük engeller vardır. Öncelikle taraflar için şartların olgunlaşmadığı zamanlarda ruh ikizleri birbirinden ayrı düşmek durumunda kalır ki bu çok acılı ve sancılı bir durumdur. 

Erken karşılaşan ikiz ruhlar aralarındaki çekimi anlamlandıramazlar. Tam da bu sırada hayat ya da şartlar ikiz ruhları birbirinden ayırmak için zaten durmaksızın çalışmaktadırlar ve dünya hayatında bir arada kalmaları zorlaşır ve ayrılırlar.

İkiz ruhlar ayrılık sonrası fiziksel ve ruhsal olarak çok sıkıntılı bir dönem geçirirler. Uzun süre ruhsal felç olma durumu yaşarlar ki ruhlarının ikizini kaybetmenin acısı dayanılacak gibi değildir.

Aşkı daha önceden deneyimlemiş dahi olsalar ikiz ruhlar bu tanıdıkları duygudan çok daha öte ve farklı bir bağ ile birbirlerine bağlanırlar. 

Adını aşk diye tanımlasalar da bu durum çok daha farklıdır. Ruh ikizleri kendilerini karşısındakinde bulmayı, ait olmayı ve ben kavramının yok olmasını yaşarlar. İkiz ruhlar çaresizliği, sabrı ve koşulsuz sevmeyi birbirlerinden öğrenirler.


Ruh ikizlerin bir araya gelmesinin mutlaka bir sebebi vardır. Temel nedenlerden biri koşulsuz ve ilahi sevgiyi öğrenmektir. İlahi sevgiyi öğrenmenin farklı yolları olsa da bu en etkili yoldur. Ruh ikizleri biri birinden farklı duygu yoğunluklarına sahip olabilirler. Bu farklılık zaman zaman farklı farkındalıklar gelişmesine neden olabilir. 


Ruh ikizine rastlayan kişi bazen yüreğindekini kendine bile itiraf etmekten çekinir. Kimi zaman sosyal konumu, kimi zaman da hazırlıklı olmamak gözünü korkutur ve kimseye zarar vermemek adına ruh ikizinden vazgeçer. 

Bu öyle bir vazgeçiştir ki ruh ikizi olmadan yaşamak kendi benliği olmadan yaşamak gibidir. Gönülleri, benlikleri, sahip oldukları her şey ruh ikizleri ile birlikte gitmiş, salt bir beden kendilerine kalmıştır. Şanslı olanlar bunu fark ettikleri zaman duygularını dinlemeyi öğrenirler ve uygun şartlar gelişirse tekrar bir araya gelebilirler.


Ruh ikizini bulmak koşulsuz olan sevgiyi yakalamak demektir. Koşulsuz sevgi; içinde çıkar barındırmayan, her hangi bir nedenden ötürü olmayan sevgidir. Eş ruhlar birbirlerini koşullu severler. Koşulsuz olarak sevgiyi yaşayabilenler sadece ruh ikizleridir.


Tekrar altını çizmekte fayda var: Ruh ikizleri nadir olarak vardır ve nadiren bir araya gelirler. Bu durumda eğer siz de bir gün ruh ikizinize rastlarsanız onu kaybetmemek için neyin ne olduğunu öğrenmenizde yarar var.


Alıntı.

14 Temmuz 2018 Cumartesi

Zihnimiz, çoğu zaman otomatik pilota bağlıdır...



Zihnimiz, çoğu zaman otomatik pilota bağlıdır. Kafanızın içinde dönen aralıksız düşünceler, denetimsiz zihne güzel bir örnektir. 
Hiperaktif bir zihin, bu günlerde öylesine yaygın ki normal olarak görülüyor; oysa yüksek miktarda enerjiyi israf eder ve başımızı belaya sokar. 
Gelecek kaygısı ve geçmiş saplantısı, bezginlik, hayal kırıklığı, sinir, gerginlik ve korku da diğer semptomlar arasındadır. 
Bunların hepsi, yılan görünümlü halat parçalarıdır. 

Kuantumla İyileşmenin Sırrı, Frank J. Kinslow

Kalbin Zekası



Mantıklı ol, duygularınla hareket etme… 
Hayal kurma, ayakların yere bassın biraz… 
Aklını kullan, duygular gelip geçer… 
Aman sonuçlarını iyi hesapla, sonradan pişman olacağın şeyler yapma… 
Tanıdık mı? Seçimlerinde kalbinin sesini dinleyenlere “ işte biliyordum”, dinlemeyenlere ise “gerçekten mi, nasıl yani?” dedirtecek bir haberim var. Kalbin zekası var ve beyninden daha önce olacakları hissettiği bilimsel olarak ıspatlandı.

▫️Kalbin zekası olduğu bilimsel olarak kanıtlandı
Önce anne, babamızla başlayan sonra öğretmenlerimize kadar uzanan büyüme dönemimizde çoğunlukla öğretilen mantıklı olmak, duygularımızdan ziyade aklımızla hareket etmek üzerineydi. 
Aklımızı kullanmakta elbette bir sorun yok, Allah insana akıl vermiş, olasılıkları değerlendirip en doğru seçimi yapması için. Peki tüm dinlerde ve kültürlerde duyguların merkezi olarak kabul edilen kalbimizi bu kadar arka plana itmek, koşulsuza sadece beynimize, aklımıza güvenmek, kalbimizden geçeni, O’nu heyecanlandıranı göz ardı etmek nelerden vazgeçmenize sebep oldu hiç düşündünüz mü? Evlenirken, mesleğinizi, işinizi seçerken, bugün dahi bunları sürdürürken… Mantıklı olanı mı, yoksa kalbinizi çarptıranı mı seçiyorsunuz?

▫️Küçük prens haklıymış: Gerçeği ancak kalbin gözü görebilir.
Heartmath Institude’da Dr. Rollin McCraty tarafından yapılan çalışma, kalbimizin bilinenin ötesinde mucizevi diyebileceğimiz sezgisel zekasını gözler önüne seriyor.

Bu çalışmada 26 katılımcıya 30 resim gösterildi. Bazıları saldıran bir yılan, araba kazası gibi duygusal olarak yüksek uyarıcı, bazısı ise doğa manzarası gibi nötr uyarıcı resimlerdi. Katılımcı bir bilgisayar ekranı karşısında oturuyor ve bir yandan EEG ile beyin dalgaları, diğer yandan EKG ile kalp atışları takip ediliyordu. Katılımcının mouse’a her tıklamasından 6 sn. sonra, 3 sn. süreyle ekranda rastgele bir resim gösterildi. Ardından ekran 10 sn. karardı. Sonra tuşa tekrar basmaları istendi ve bu işlem 30 kez tekrar edildi. 
Veriler incelendiğinde sonuç şok ediciydi. Katılımcılar fotoğrafı gözleriyle görmeden sanki kalp resimleri biliyor gibiydi. 
Eğer resim yüksek uyarıcı bir resim ise kalp resim görünmeden önce 5 saniyeliğine yavaşlıyor, eğer düşük uyarıcı bir resimse kalp hızlanmaya başlıyordu. Yani bilgi önce kalbe geliyor oradan beyne iletiliyor, daha sonra vücut tepki veriyordu. Tüm bunlar olay gerçekleşmeden saniyeler önce oluyordu.

▫️Kalbin zekası olayları önceden sezmenize yardımcı olabilir.
Bu çalışma kalbin zaman ve mekan sınırı olmayan, bilinçli zihnimizle algılayamayacağımız bir şekilde olacakları önceden sezdiğini göstermekte. Hani “İçime doğdu”, ya da “Malum oldu” denir ya işte bilimsel ispatı. Son yıllarda yapılan nöro-kardiyoloji çalışmalarında kalp ile ilgili elde edilen diğer şaşırtıcı bilgiler şöyle:

• Kalbin manyetik alanı beyninkinden yaklaşık 5000 kez daha güçlü ve vücuttan bir kaç metre uzakta ölçülebiliyor.
• Kalp duygularımıza göre değişen eletromanyetik dalgalar yaymakta.
• Kalp, beyinden ve otonom sinir sistemimizden bağımsız yaklaşık 40.000 nörondan oluşan bir ağa sahiptir.
• Kalp beyne, beyinin gönderdiğinden daha fazla sinyal göndermekte ve bu sinyaller duygusal deneyimimizi etkilemekte.
• Kalp sinir sisteminde, aynı beyindeki gibi, tüm vücut üzerinde bir etkiye sahip çeşitli nörotransmitterler ve hormonlar salgılanır: noradrenalin, dopamin ve oksitosin bu hormonların en önemlileri, bu arada oksitosin, anne sevgisini, dayanışmayı, hoşgörüyü, anlayışı ve sosyal davranışı etkilediği için “aşk hormonu” olarak adlandırılır.
• Anne rahmine düşen zigotta beyinden önce kalp oluşur ve atmaya başlar. Annenin beyin dalgaları bebeğin kalp atımlarıyla senkronizedir.

Kalbin zekası, dünyayı daha iyi anlamanızı sağayabilir.
Kalbinin sesini dinle.

Yaptığınız mantıklı seçimleri bir gözden geçirin. Bunlar sizi gerçekten mutlu eden, doyum ve huzur getiren seçimler mi? Yoksa mantıklı seçimleriniz yargılanma, eleştirilme kaygısıyla, ailede ve çevrenizde kabul görmek için mi?

Kalbiniz sizinle sürekli konuşuyor, hiç durmadan. Ancak zihnin gürültüsü içinde onu duymak çok da kolay olmuyor. Cılız bir ses duyabilsek bile seçimlerimizde O’na kulak verebilmek için farkındalığımızın yüksek olması gerekiyor. Farkındalık ve meditasyon çalışmalarının faydası zihindeki bu karmaşa arasında gerçek benliğimizin yani kalbimizin sesini daha güçlü duymamıza olanak sağlamasında.

▫️Kalp meditasyonu
Kısa bir meditasyonla bu yazıyı tamamlayalım. Bu meditasyonu 21 gün boyunca günde 10 dk. düzenli yapmanız, kalbinizin sesini daha güçlü duymanıza, yaşantınızda olumlu gelişmelere kapı açacaktır.

▫️Kalp meditasyonu, kalbin zekasını ortaya çıkarabilir.
1- Saatinizin sayacını 10 dakikaya ayarlayın, rahatsız edilmeyeceğiniz sakin mekanda, rahat bir pozisyonda oturun ve gözlerinizi kapatın.

2- Zihninizi nefes alışınıza odaklayın ve içinizden 4 e kadar sayarken burnunuzdan aldığınız nefesi, yine içinizden 8’e kadar sayarken burnunuzdan yavaşça verin. Bu nefes alış verişi 6-7 kez tekrarlayın.

3- Şimdi dikkatinizi göğüs kafesinize çevirin ve nefes alıp vermeye devam ederken, her nefes alışta havanın göğüs kafesini, akciğerlerinizi dolduruşunu gözlemleyin. Göğsünüzdeki hislere odaklanın. Kendinizi bir şeyler düşünürken her an yakalayabilirsiniz sorun yok. Fark ettiğiniz anda dikkatinizi yine nefesinize getirin.

4- Şimdi dikkatinizi kalbinizi çevirin. Yavaşça nefes alıp vermeye devam ederken kalbinizin atışlarını içinizden hissedin. Nasıl ahenkle, hiç durmadan, yorulmadan attığını bir süre gözlemleyin.

5- Ardından kalbinizin içinden pembe parlak bir ışığın yanmaya başladığını, giderek güçlendiğini, yavaş yavaş tüm göğüs kafesinizin bu ışıkla aydınlandığını, ışığın giderek büyüyerek tüm bedeninizi doldurduğunu zihninizde görün ve verdiği sıcaklığı, sizi şefkatle sarışını hissedin.

6- Nefes alıp vermeye ve tüm bedeninizi kalbinizin ışığıyla yıkamaya alarm çalana kadar devam edin. Alarm çaldığında bedeninize ve kalbinize teşekkür ederek dikkatinizi nefesinizde toplayın ve hazır olduğunuzda gözlerinizi açın.

“ Kalp sırrına erenler ne yapar bilir misin?
Kızmazlar… Küsmezler… Kırmazlar… Kırılmazlar…
Her şeyde bir güzellik bulurlar.” Hz. Mevlana

Kalp kan pompalayan bir organdan çok daha fazlası… Kalbinizin sesine kulak vermeniz dileğiyle.

Kaynak: uplifers

12 Temmuz 2018 Perşembe

Bilinçaltınızı Yeniden Programlamak İçin Etkili Bir Teknik

TAT Tekniği

1- Elimizin baş parmak ve yüzük parmağı burun kökünün iki tarafını bir mandal gibi tutacak, orta parmağınız alnınıza dokunacak, diğer elinizin avuç içi başınızın arkasındaki bombeli alana konulacak. Eliniz yoruldukça değiştirebilirsiniz. Bütün basamaklar boyunca hep bu duruşta kalınacak.



2- Niyet edilir: 'Sağlayacağım dönüşümün bütün atalarım, ailem, ilgili herkes ve kendimin bütün yönleri için en faydalı şekilde gerçekleşmesine niyet ediyorum.'

3- Sorununuza odaklanın. Eğer bu bir duyguysa duyguya odaklanın. Bir fikir veya inançsa, o fikri düşünmeye başlayın. Fiziksel bir ağrıysa ona odaklanın vb. Maksimum 5 dakika durabilirsiniz. Odaklandığınız şey 5 dakikadan önce dönüştüyse, dönüştüğü an bir sonraki maddeye geçebilirsiniz. Yok eğer 5 dakika durmanıza rağmen hala devam ediyorsa, durmaya devam etmeyin ve yine bir sonraki maddeye geçin.

4- Durumum tersini söyleyin. Örneğin: 3. maddede odaklandığınız şey, üzüntü duygusu ise, bu maddede dikkatinizi vereceğiniz niyet: 'Üzüntü hissetmiyorum, rahatım ve güvendeyim.' tarzı bir ifade olabilir. (Kendi cümlelerinizi bahsettiğim formu ile uygun olarak şekillendirebilirsiniz) (1 dakika boyunca odaklanın.)

5- Dikkate şu niyete veriyorsunuz: 'Zihnimde, bedenimde ve hayatında bu durumun olduğu bütün yerler şimdi şifalanıyor.' ( 1 dakika boyunca odaklanın.)

6- 'Bu durumun bütün kökleri şimdi şifalanıp dönüşüyor. Bunun bütün kökleri dönüştüğü için teşekkür ediyorum.' (1 dakika boyunca odaklanın.)

7- 'Bu durumla alakalı olan bütün bağlantılar ve iletişimler şimdi tamamlanıyor.' (15- 20 saniye odaklanın.)

8- 'Bu durumla alakalı olarak incittiğim herkesten özür diliyorum ve onlara sevgi, mutluluk ve huzur diliyorum.' (15-20 saniye odaklanın.)

9- 'Bu durumla ilgili olarak beni inciten herkesi affediyorum ve onlara sevgi, mutluluk ve huzur diliyorum.' (15-20 saniye odaklanın.)

10- 'Bu durumla ilgili olarak suçladığım herkes ve kendimi affediyorum.' (15-20 saniye odaklanın.)

11- 'Bu durumla ilgili olan ve bu durumu devam ettiren bütün içsel parçalarım şimdi şifalanıp dönüşüyor.' (1 dakika boyunca odaklanın.)

12- 'Bu durumla alakalı geriye her ne kaldıysa, şimdi şifalanıp dönüşüyor.' (1 dakika boyunca odaklanın.)
Bu basamakta, sorun olarak nitelediğiniz durumu kontrol edin. Eğer hala devam ediyorsa sadece 3. ve 4. basamakları uygulayarak tamamen dönüştürün. Dönüştükten sonra 13. maddeden devam edin.

13- 'Bu basamakta olmasını istediğiniz pozitif sahneyi hayal edin.' Örneğin: Topluluk önünde konuşma korkunuza çalıştınız ve artık dönüştü. O halde bu basamakta topluluk önünde rahat bir şekilde konuşurken kendinizi düşünün. (1 dakika boyunca odaklanın.)

14- 'Bu dönüşüm tüm şükranlarımla bütünüyle şimdi tamamlandı!' (30 saniye boyunca odaklanın.) Elinizi değiştirin ve aynı niyete yine 30 saniye odaklanarak bitirin.

Alıntı

Çıplak Ayakla Toprakta Yürüdükten Sadece 20 Dakika Sonra Gerçekleşen Mucize


Yalın ayak vaziyette herhangi bir toprak parçasına basıp birkaç adım atmanın yani nam-ı diğer “grounding” in hayatınızda büyük değişikliklere yol açabileceğini tahmin eder miydiniz? Son yıllarda toprakta yürümenin faydaları üzerine yapılan bir çok araştırma çıplak ayakla toprak üzerinde yürümenin yaygın vücut ağrısı ve yorgunluğunu azalttığını, vücutta iltihaplanmayı önlediğini hatta uyku düzenine olumlu etki ettiğini ortaya çıkardı.


Gerçektende üzerinde fazla düşünmeden bu duruma göz gezdirdiğimizde sadece çıplak ayakla toprak üzerinde yürümenin sağlığımıza bu denli olumlu etki ettiğine inanabilmek çok güç. Ancak toprakta yürümenin faydaları aslında bilimsel olarakta kanıtlanmış durumda. Toprak yüzeyi negatif yüklü elektronlar yaymakta ve çıplak ayakla yeryüzü ile direkt temas ettiğimizde vücudumuz bu negatif elektronlarla yüklenmekte ve bu negatif elektronlar insan bedeni üzerinde hayal edilmesi dahi güç birçok olumlu etkiye sahip.





Yukarıda gördüğünüz resim, çıplak ayakla toprağa basılarak yapılan 20 dakikalık bir yürüyüşün yüz çevresindeki kan dolaşımını nasıl arttırdığını gösteriyor. Koyu mavi kısımlar kan dolaşımının az olduğu bölgeleri temsil ederken, kırmızı tonlardaki kısımlar kan dolaşımının yüksek olduğu bölgeleri işaret ediyor. Bu araştırmayı yürüten Pittsburgh Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden Dr. James Oschman çıplak ayakla toprak üzerinde yürümenin bir çok kronik rahatsızlığa karşı doğrudan iyileştirici ve önleyici etkiye sahip olduğunu dile getiriyor;


▫️Serbest Radikallerin Dolaşımını Azaltır Ve İltihaplanmanın Önüne Geçer

Aslında metabolizmanın düzgün işleyebilmesi için gerekli olan serbest radikaller sigara, x-ray cihazları ve diğer bir çok kimyasal ve elektronik sayesinde vücudumuzda dolaşım miktarını arttırarak vücudumuza zarar vermeye ve kısacası bizi yaşlandırmaya başlarlar. Yapılan bazı araştırmalar antioksidanların vücudun iltihaplanmasına sebep olan bazı serbest radikalleri nötrülize ettiğini ortaya koymuş.


Toprakta yürümenin faydaları arasında vücutta yarattığı antioksidan bir etkiyi göz önünde bulundurursak, çıplak ayakla atacağımız bir kaç adımın iltihaplı hastalıklara yakalanma oranımızı düşüreceğini düşünmek hiçte yanlış bir çıkarım olmaz.


▫️Toprakta Yürümek Psikolojimize İyi Geliyor

Sahilde çıplak ayakla ufakta olsa bir yürüyüş yaptıktan sonra kendinizi bir hayli rahatlamış hissetiğiniz oldu mu? İnanın yalnız değilsiniz. Gaetan Chevalier tarafından yapılan bir araştırmaya göre gün içerisinde en az bir saat boyunca toprak üzerinde çıplak ayakla vakit geçirenler, geçirmeyenlere oranla kendilerini ruhsal açıdan daha rahatlamış hissetiklerini rapor ettiler.


Tabi bu konu üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar daha çok kişisel beyana bağlı. Ancak sonuçlar ortada. Buradan yola çıkarak gün içerinde çıplak ayakla atacağımız bir kaç adım stres, kaygı gibi bir çok psikolojik sorunda yardımcı tedavi olarak görülebilir.


▫️Çıplak Ayakla Toprağa Basmak Uyku Kalitenizi Arttırıyor

Eğer sizde kronik olarak uyku problemleri çeken, yada daha kötüsü insomnia yaşayan şanssız azınlıktansanız çıplak ayakla toprak üstünde yürümek vücuttaki kortizol seviyesini düşürdüğünden dolayı size yardımcı olabilir. The Journal Of Alternative and Complementary Medicine ‘de yayınlanan bir çalışmaya göre uyurken çıplak ayakları özel olarak hazırlanmış yatak içi düzenek sayesinde toprağa deydirilen deneklerin gece salgıladıkları kortizol oranı kayde değer biçimde düşmüş ve gün içerisindeki kortisol oranlarıda yine önceki kayıtlara oranla daha düşük seyretmiş. Kortisol ‘un amiyane tabirle diğer adının “stres hormomu” olduğunu düşünürsek, düşük kortizol seviyesinin iyi bir uyku için neden çok önemli olduğunu daha iyi anlayabiliriz.


▫️Doku Onarımını Hızlandırır ve Yaraların İyileşme Süresini Kısaltır

Daha öncede Tour De France ‘da yarışan bisikletçilerin “Earthing Recovery Bags” olarak adlandırılan uyku tulumu benzeri ancak içi toprak materyalleri ile dolu tulumların içerinde vakit geçirerek toprağın kaslar üzerindeki iyileştirici etkisinden faydalandıkları biliniyor. Ancak siz evinizde böyle bir lükse sahip olmasanızda, yaptığınız egzersizleri çıplak ayakla toprak üzerinde yaparak aynı iyileştirici etkileri kendi bedeniniz üzerinde gözlemleyebilirsiniz.


▫️Kalp Sağlığına İyi Geliyor

Toprak üzerinde çıplak ayakla yürümenin faydaları üzerine yapılan bir araştırma, çıplak ayak gezmenin kanın akışkanlığını arttırdığını ve pıhtılaşmanın önüne geçtiğini ortaya koyarak kalp sağlığının korunmasında önemli faydalar sağlalayabileceğini öne sürüyor. Çıplak ayakla toprağa basmak kırmızı kan hücreleri içerisindeki zeta potansiyelini arttırarak kırmızı kan hücresi sayısında yükselmeye sebep oluyor.


Negatif elektrik yüklü olan kırmızı kan hücrelerinin vücutta artışı kan akışının hızlanmasına sebep oluyor ve böylelikle pıhtılaşmanın önüne geçiyor. Bu noktada zaten hali hazırda kan pıhtılaşmasını önleyici ilaçlar, kullananların yalın ayak toprağa basma alıştırmalarını günlük rutinlerine eklemeden önce doktora danışmalarında fayda olduğunu belirtmekte yarar var.


▫️Adet Öncesi Sendromu – PMS ‘in Etkilerini Azaltyor

Adet öncesi sendromu – PMS çoğu kadında kendini baş ağrısı, çabuk sinirlenme, göğüs büyümesi, vücudun genelinde şişme ve ani depresyon olarak belli ediyor. Adet öncesi sendromunu dindirmek için verilen önerilerden çoğu gerçektende birçok kadında işe yaramamakta. Eğer sizde PMS esnasında yaşadığınız sıkıntılara tam olarak çözüm bulamadıysanız ve farklılıklara açıksanız çıplak ayakla toprak üzerinde yürümeyi denemenizde fayda var. Bunun sebebi daha öncede belirttiğimiz gibi toprak üzerinde yalın ayak yürümenin vücuttaki kortizol yani “stres hormonu” nu azalatması. Kim bilir, belkide yıllardır çektiğiniz adet öncesi sendromu – PMS ‘in ilacı çıplak ayakla toprakta yürümektir?


▫️Egzersiz Sonrası Kas Yanmasının Daha Hızlı Geçmesini Sağlıyor

Uzunca bir süre spora ara verdikten sonra yada düzenli spor yapsanız dahi normalden daha zorlayıcı bir antremanın ertesi günü kaslarınızda yoğun bir yanma hissedersiniz. Yabancıların deyimi ile DOMS ( Delayed Onset Muscle Soreness) bizim deyimimizle “et kesiği” dediğimiz bu olay kasta biriken laktik asitin oluşturduğu bir rahatsızlıktır. Bu ağrıyı dindirmenin buz masajı yada esneme hareketleri gibi rahatlatmaya yönelik tedavileri olsada ne yazık ki, ağrıyı anında bitirecek bir çözümü bulumuyor.


Ancak bunlara ek olarak yapılan son araştırmalar yalın ayak toprağa basmanın antreman sonrası oluşan kas ağrısını yoğun biçimde azalttığına dair sonuçlar ortaya koyuyor. The Journal of Alternative and Complementary Medicine ‘de yayınlanan bir pilot çalışma kas kütlesini düzenli olarak çalıştıran vücut geliştirmeciler ve diğer sporcular için umut verici sonuçlar ortaya koymakta.


▫️Toprakta Yürümenin Faydaları – Kilo Vermenize Yardımcı Olabilir

Enerji seviyemiz dengeli olmadığında ve yoğun stres hissettiğimizde genellikle kötü yiyecek seçimleri yaparak, yüksek oranda şeker yada yağ içeren yiyeceklere yönelerek kendimizi rahatlatmaya çalışırız. Stres altında olduğumuz vücudumuz “stres hormonu” dediğimiz kortizol salgılar ve bu durum beynimize bedenimizi rahatlatması emrini verdirtir. Tabi birçoğunuzun aklına geleceği üzere rahatlamak için ilk olarak alkollü içkiler yada çabuk tüketilebilir şekerli gıdalar yöneliriz. Ve tabi kaçınılmaz son olarak kilo alırız. Oysa ki, stres hormonu salgılanmasını dengeleyebilir, yeterli uyku alabilir isek, sağlıklı seçimler yapma ve kendimize uygun bir hayat stili seçme şansımız daha yüksek olacaktır.


Daha önce yukarıda defalarca bahsedildiği gibi toprak üzerinde çıplak ayakla yürümek stres hormonunun düşürülmesinde etkili bir role sahip. Burdan yola çıktığımızda düşük stres hormonu sayesinde genel olarak elde edeceğimiz sağlıkl halinin, yiyecek içecek seçimlerimize de olumlu yönde etki ederek bize ideal kilomuza ulaşmamızda yada en azından varolan kilomuzu korumamızda yardımcı olacağı su götürmez bir gerçek.


▫️Peki Hangi Yüzeylerde Çıplak Ayakla Dolaşırsak Fayda Görürürüz?

Yukarıdaki yazıdanda okuduğunuz üzere ayakkabılarınızı ve çoraplarınızı çıkararak yalın ayak toprak zemini üzerinde atacağınız bir kaç adım sağlığınıza tahmin bile edemeyeceğiniz kadar büyük faydalar sağlayabilir. Ancak toprakta yürümenin faydaları ancak belli yüzeyler ve zeminler üzerinde yürürseniz ortaya çıkmakta. Her yüzey size gerekli olan negatif elektron yüklemesini vermeyecektir. Bu konuda dikkat etmeniz gereken şey;


– kum

– çimen

– nemli toprak gibi yüzeyler sizin için faydalı olacakken;


– ahşap, tahta

– parke kaplama

– üzeri filmle kaplı mermer gibi yüzeyler sizin için yararlı olmayacaktır.


Kaynak : http://filoji.com/toprakta-yurumenin-faydalari/


Alıntı.